18

395 88 125
                                    


Kıza vurduğu elinin parmaklarına baktı, hayatta asla yapmam dediği bir şeyi nasıl yapmıştı anlamıyordu, beyninin içinde çekirge sürüleri adeta halay çekiyordu. Kavga etmek istiyordu, her yeri kırıp geçirmek istiyordu. Gördüklerinin hıncını almak, hesap sormak, emin olmak istiyordu. Kızı bu kadar çok sevmese doya doya becerdikten sonra siktir eder başından savardı ama ondan vazgeçmemek istiyordu.

Meyil duştan çıkınca yatak odasında sessizce gezindi, odaya bitişikte bulunan giyinme odasına yürüdü ve Arca'nın dolaplarını açtı, hepsi siyah ve koyu renklerde takım elbiseler muntazam bir düzende ütülü halde açıktan koyuya doğru asılıydı. Odanın ortasında bir kümbet gibi duran ada tezgahın en üst kattaki camekanında ithal kol saatleri ve güneş gözlükleri diziliydi. Vay be, diye içinden ıslık öttürdü, aynanın önünde duran deodorantı kullandı ve koyu kahverengi şişedeki altın yaldızlı yazısıyla göz kırpan Tom Ford- Tuscan Leather parfümden iki fıs sıkındı, kapağın içini koklayıp genzini gıcıklayan o tanıdık, sert, erkeksi, çarpıcı deri notalarını burnuna hapsetti. Oda ve eşyalar işte şimdi tam olarak Arca gibi kokuyordu.

Başka bir kapağı açıp raflarda katlı duran çamaşırlara göz attı, günlük olduğunu tahmin ettiği eşyalar arasından üzerine bir tişört ve boxer giyip mutfağa geçti, dolapları açıp ne var ne yok diye göz attı ve kendi evindeymiş gibi sakince kahvaltı hazırlamaya başladı. Evin modern dizaynını ve düzenli oluşunu beğenmişti, mobilyalar sade ve çok şıktı, temizliği ise ev hanımlarına taş çıkartırdı. Mutfakta bulduğu malzemelerle basit bir kahvaltı hazırladı ve masanın üzerine dizdi, iki kupaya sallama çay doldurdu ve Arca'ya seslendi.

"Gelsene."

Arca cevap vermedi, uykusuzluktan ve düşünmekten iyice bitkin düşmüştü, kızla tek kelime etmiyordu. Meyil bu küskünlüğe dayanamadı ve yanına gidip kucağına oturdu, boynuna sarıldı, kedi gibi sırnaştı ve adamın yüzünü gözünü, dudaklarını tatlı tatlı öptü, kokladı. Her öpücüğün arasında derin bir fısıltıyla ateşli aşk sözcükleri mırıldandı.

Arca akşamdan kalan yorgunluğu, teri, sarhoşluğu, yoğun şehveti ve arzusuyla kıza bir kez daha karşı koyamadı, kulu köpeği olduğunu, aklından ne fenalıklar geçirse de yapamayacağını, ona kıyamayacağını, onu bırakamayacağını, onu bırakırsa nefessiz kalacağını, mahvolduğunu anladı. Bu iyi bir sevda değildi, yakıcı yıkıcı kahredici bir ateşe düşmüştü.

Onu kollarında sarıp öptü. Sıcak ve tatlı dudaklarının yumuşak kıvrımlarını hemen oracıkta tüketmek ister gibi yumuldu. Salondaki tek kanepede uzun uzun öpüşmeye daldılar. Arca, Meyil'i kucaklayıp yatağa götürmeyi ve belki hıncını öyle almayı düşünürken Meyil onu durdurdu. Gözünün içine bakarak, ellerini yüzünün iki yanına sardı.

"Çok aşığım sana. Çok! Yemin ederim sandığın gibi değil. Her şeyi anlatıcam." dedi.

"Ne anlatacaksın?"

"Acıktım, bir şeyler yiyelim mi? Hadi..."
Elinden tutup çekiştirdi.

Arca onun peşinden giderken sayıklar gibi homurdandı.
"Camı çerçeveyi indirsen iyiydi! Belamı siktin. Anlat bakalım neymiş meselen?"

Mutfağa geçip kahvaltı ettiler. Meyil çok sakin ve sessiz, Arca'nın onu ilk gördüğü günkü kadar solgundu. Telefonunu ele geçireceğini hiç tahmin etmemiş ve neler gördüğünü, gördüklerinin adama neler düşündürdüğünü tahmin ettiği için epey üzülmüştü. Gerçeği kendisi biliyordu, artık sadece onu seviyordu ama yanlış anlamakta da haklıydı. Anlamazsa, hak vermezse diye ödü kopuyordu. Gerçi az evvelki öpücükleri güven vericiydi ama daha çok taze bir çifttiler ve henüz dumanları üzerlerindeydi, buna pek güvenmemeliydi...

HARBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin