"Ne güzelmiş eşyaların. Çok pahalı şeyler bunlar."

"Haklısın, pahalıydı. Fakat insan bazı şeylerin değerinin ödediği parayla ilgisi olmadığını anlıyor. İkinci el olarak aldığım o basit mobilyaların değeri bunlardan çok daha fazla. Özgür hayatında huzurla uyuduğun oturup keyifle yemek yediğin basit mobilyaların değeri paha biçilemez."

"Haklısın. Üç sene boşa yat, ne hikmeti var bunların."

"Hadi tamam, çok yorulduk, bir de ruhumuzu yormayalım. Kamyonet ayarlamak lazım. Acaba bugün bulur muyuz? Hemen taşıtsam yarın da yerleşsem çok güzel olmaz mı?" Keşke daha önce düşünseydi. Ne ile karşılaşacağını bilmediği için ayarlamayı yapmamıştı. Selma böyle zamanlarda çok pratikti.

"Olur. Buluruz bekle."

Selma, hemen telefonu aldı eline. "Kemal abi bana kamyonet lazım. Bugün... evet, hemen lazım. İki de eşya taşıyacak eleman gerekiyor. Yok, çoğu kutu. Yirmi kadar galiba. Bir iki parça da mobilya alacağız. Tamam, bak adres veriyorum. Biz burada bekliyoruz hemen gelsinler. İki saat çok. Bak zaten saat beş oldu. Yedide gelseler, iki saat yükleme, bir saat yol, iki saat boşaltma desek gece on olur." Azra iki kişiyi yetersiz bulmuş, üç diye işaret etmişti. "Çok geç, hadi bir saate burada olsunlar, iki değil üç kişi yolla, biz de yardım ederiz. Sekizde evimizde olalım." Bunları söylerken bir yandan Azra'nın başı ile onaylamasını istiyordu.

Para pazarlığını bile yapmıştı. Azra, şaşkınlıkla izliyordu Selma'yı. Her şeyin pazarlığını yapabilen biriydi. "Pessss, bu nasıl bir hız. Senin bu çevreni benim de edinmem lazım."

"Olur olur, bizim mahallede eskidiğinde hepsi senin de elinin altında olur."

*****

Pazar sabahı tahmininden geç kalktı. Gece bire kadar giysi kutularını açmıştı. İyi durumda olanlardan bazılarını balkona koyduğu çamaşırlığın ve eski kiracıdan kalan çamaşır ipinin üstüne asıp havalandırmaya başlamıştı. Ayakkabılarının bir kısmının derisi bozulmuştu. Onları bir kenara ayırdı, iyi durumda olanların bakımdan geçmesi yeterli olacaktı. Modasının geçmiş olmasını umursamayacaktı. Çok sevdiği bazı parçalara kavuşmuş olmak bile mutlu etmişti. Selma'nın ayak numarası uymuyordu ama kıyafetlerden verebileceklerini ayırmayı ihmal etmemişti.

Kahvaltıdan sonra öğlene kadar mutfak eşyalarını açmış, küçük mutfağa koyabileceklerini yıkamış, temizlemiş yerleştirmişti. Evi artık daha çok eve, en çok da Azra'nın evine benzemişti. Yorulmuş ama keyifle oturulabilir bir eve kavuşmuştu. Balkon malzemelerini ve berjerlerini de getirmişti. Kamyon tahmininden büyük gelmiş, o da fazladan bazı mobilyaları da yanına almıştı. Salonu da yatak odası da sonunda güzel bir görünüme kavuşmuştu. Nihayet hayatında yeni bir dönem daha başlıyordu.

Pazartesi yine eski model bir takım vardı üstünde. Pantolon ceket genel iş tarzıydı. Havalandırdığı takımlardan birini giymek iyi gelmişti. Diğer çalışanların bakışları değişmişti. Gerçekten bugün havasında başkalık vardı.

Yüzündeki gülümseme ile öğlene kadar keyifle çalıştı. Öğle paydosu saatinde Çınar'ı aradı. Bu telefonu çantasında taşımak riskli geliyordu. Fakat iş telefonundan aramak da istemiyordu.

"Merhaba."

"Merhaba, nasılsın Azra?"

"İyiyim, teşekkürler, siz nasılsınız?"

"İyiyim, ne yazık ki yoğunum."

"Tamam, çok vaktinizi almayacağım." Bozulmuştu ama belli etmeyecekti. "Babamla ilgili son bilgiyi aktarmak için aradım." Sonra kısaca bulduğu ilçe ismini verdi. Sonra telefonu kapatmaya niyetlenip vedalaşınca Çınar onu durdurdu.

AZRAWhere stories live. Discover now