SAAT YÖNÜNDE •SONUNCU BÖLÜM•

En başından başla
                                    

Cenk bizi fark ettiğinde, bakışlarını gözlerime kenetledi. Ne vardı o gözlerde sahi? Pişmanlık mı? Keşke mi? Acı mı? Yıpranmışlık mı? Sahi Cenk, o kaçamak bakışlarında ne halt gizliydi. Gözlerini sıkıca yumup, yüzünü okşadı.

"Nergiz, konuşabilir miyiz?" Cenk'in bu kelimesinden sonra, Timuçin bir adım öne attı. Ama onu engelledim. "Timuçin, bizi yalnız bırakır mısın?"

"Lütfen" dediğimde onaylar bir şekilde başını salladı ve güzel dudaklarını alnıma kondurup içeriye yöneldi.

"Efendim." Cenk, üç adım attığında yanımdaydı. Aşk mıydı tek kullanımlık olan? Bir kerelik, daha sonra elde edemeyeceğimiz? Bu adama aşık mıyım ben? Ama aşkında değeri yitiyormuş. Aşk bizim bildiğimiz, çocukluklar değilmiş. Aşk; fedakarlık, hoşgörü, şefkat, korumak, en önemlisi koşulsuz sevmekmiş. Sende hiç bir zaman var olamayacak bir duygu Cenk bu. Senin kalbinde, hiç bir zaman bu duygular yeşermedi.

Mavi gözler, kızarırken içim sızlamadan ona bakıyordum. Ağlattıklarına saysaydı. "Nergiz... Bunu söylemeye yüzüm yok ama ben çok pişmanım." Bu cümleyi duyduğumda küstahça kahka çıktı ağzımdan. Onun gözlerinden bir damla yaş süzüldü.

"Ne sanıyordun, o geminin gidişi olduğu gibi dönüşü olmayacağını mı? Ama şunu bilmeliydin ki, o liman geri geldiğinde yerinde olmayacaktı. Ben artık yokum, pişmanlıklarla dolu kal. Hiç gülme, mutlu olma!" Dediğimde, sesim titremişti ona karşı. Nefretimi kusuyordum.

"Biliyorum! Zaten biliyorum Nergiz, gittiğim andan beri biliyordum döndüğümde olmayacağını. Sadece hesaba katamadığım bir durum vardı. Kızım... Ben onu özlüyorum Nergiz." Cenk küçük bir çocuk gibi karşımda kıvranırken, gözümde biriken su tanelerini, özgürlüğe kavuşturdum.

"Senin bir kızın yoktu, unuttun mu?" Cenk olumsuz anlamda başını salladı. "Lütfen... Lütfen bunu bana yapma." Yıkılmış gibiydi. Yarım kalmış gibi. Kimse tamamlayamamış gibi.

"Sen ne yaptıysan kendine yaptın zaten. Şu haline bir bak!" Bakışlarını başka yana çevirdi. "Sadece onunla biraz olsun konuşmak istiyorum. Ben ona layık bir baba değilim."

"Olmazsında zaten." Dediğimde, bakışlarını yeniden bana çevirdi. "Yarın, kızımı bu caddedeki parka getirir misin?"

Lanet olsun! Ona ne kadar kızsam, Ezgi onun bir parçasıydı. Biraz olsun hakkı vardı, Ezgi'yi görmeye. "Peki" deyip, eve doğru ilerledim. "Teşekkür ederim" dediğinde arkamı dönmedim, arkamda kalanlarla ilgilenmiyordum artık.

Mısra'dan

Cenk kızını bir yabancı olarak izlemeyi kabul etti. Kendi açtığı yalnızlık kuyusuna sadece Ezgi'yi yanına aldı ve kızına kendini bir arkadaş olarak tanıttı. O baba olmayı beceremedi. Nergiz zaten olduğu yerden çok mutluydu. Özel kısım, yani bize gelirsek... Bu yeni tanıdığım İskender Bey'e baya aşık olmuştum. Annem ile babamı Anıl'ın yaşadığına ikna etmem zor oldu. Ama başardık. İkinci kez, beni istemeye geldiler. Bu sefer acı kahveyi Anıl içti. Şiir, Anıl'ı benden daha çok sevdi. Kız çocuğu işte...

"Aa olmamış bu saç! Lütfen daha düzgün yapar mısınız?" Artık sıkılmıştım, Nergiz hiç bir saç modelini bana yakıştırmıyordu. Gına gelmişti.

"Çok romantik bir saç istiyorum, dağınık bir örgü olabilir. Evet, saçları dağınık bir şekilde örülsün istiyorum. Benim arkadaşım bugün prensesler gibi olacak!" Nergiz'e sırıtmaya başladım. Sanırım kuaförüm benim yüzümden kafayı yiyecekti. Bir insan hiç susmaz mı?

Saat YönündeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin