7.Bölüm : Depo

19 8 0
                                    

Gözlerimi açtığımda yeniden hastanenin duvarları ile göz göze gelmiştik. Kafamı hafif çevirdiğim zaman havanın çoktan karardığını gördüm. Acaba yine ne zamandan beri baygındım. Telefonuma bakmak için etrafa bakınmaya başladım. Biraz dikeldikten sonra etrafa biraz bakındım. Ayağa kalkmak için biraz daha yatağın ucuna geldiğimde kapı yavaşça aralanmaya başladı. Kapı yavaşça yeniden kapandığında, Mert yavaşça içeri doğru geldi. Kalkmaya çalıştığımı görünce kaşlarını çatıp bir şey demeden yavaşça beni yeniden yatağa yerleştirdi.


"Rahat mı battı bir anda?" diye sorduğunda yüzümden böyle bir soru beklemediğim belli oluyordu. Yavaşça kafamı sallayarak "Evet, rahat battı." dedim.


"Hm o zaman seni yeniden eski odana geri götürelim. Bu kadar rahat olmak yaramıyor sana belli." dedi hafifçe gülümseyerek. Yeniden hafifçe kafamı salladım gülerek. "Utanmaz arlanmaz bir şeysin." dedi gülümsemeye devam ederken. Bir kez daha kafamı salladım kıkırdayarak. Yavaşça gülümsemeyi bırakırken gözlerini gözlerimden çekmedi. Gözlerine baktığımda ne kadar yorgun olduğunu anlayabiliyordum.


Bir şey demiyorduk, ikimiz de duvara odaklanmış bir şekilde oturuyorduk. Oturduğu tekli koltuğu biraz daha bana yakınlaştırıp ellerini yatağın üzerine koydu. Bir şeyler demek istermiş gibiydi ama diyemiyormuş gibiydi. Bir süre daha bir şey demeden oturduktan sonra dayanamayıp konuşmaya başladım. "Bir şey demek istiyorsan diyebilirsin. Eğer bir şeyleri tetiklemekten korkuyorsan sorun yok." dedim. Belki bir şey demek istiyorsa rahatça söyleyebilsin diye. Kafasını iki yana sallayarak "Bir şey demeyecektim. Sadece iyi olduğuna emin olmaya çalışıyorum." dedi yumuşak bir ses tonuyla. Anladım dermişçesine kafamı aşağı yukarı salladım.


O kadar bir şey demeden oturuyorduk ki aramızda garip bir gerilim oluşmuştu, en azından benim için oluştu. Birkaç dakika sonra grubun geri kalanı da gelmişti. Hepsinin yüzü biraz hatta baya düşüktü. Ne olduğunu anlamış değildim. Bu sefer de benim yüzümden değildi herhalde bu halleri. Kaan boğazını temizleyip biraz cümleye girmeyi geciktirdikten sonra "Abi hani geçen gün ki postacı vardı ya." deyip Mert'in tepki vermesini bekledi. Mert pür dikkat Kaan'a odaklanmış, kaşları çatık bir şekilde cümlesine devam etmesini bekliyordu.


"Adamı dün akşam Büyükçekmece Gölünün orda ki Kanuni Sultan Süleyman Köprüsünün hemen altında ölü olarak bulmuşlar." derken Mert elini her bir kelimesinde daha çok sıkıyordu. Kaan cümlesini bitirdiğinde Mert "Sikerler yapacakları işi." dediğinde ikinci defa ondan (ufak bir) küfür duymuştum. Geçen gün ki postacı ile ilgiliydi konu. Kim öldürmüş olabilirdi ki? İçinde bulunduğumuz durumu nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Yemyeşil bir yerde yemyeşil zehirli sarmaşıklardan kaçmak gibi. Daha iki üç gün olmasına rağmen iki insanı zehirlemişti bile bu sarmaşık.


"Biliyorum şu an belki daha önemli işleriniz var ama belki hafızamı geri kazanmam daha çok işe yarayabilir. Sonuçta bir şeyler biliyorumdur illa ki, yoksa şimdiye kadar iki insanı canından olmazdı." dedim. En azından benim şimdiye kadar çıkardığım çıkarımlardan geçmişte ya öğrendiğim ya da yaptığım bir şeyden dolayı şu an tehlike altındayız. Herkes sessizdi, verdiğim tavsiye ile kimse ilgilenmiyormuş gibiydi. Sonradan aklıma gelen şey ile aydınlanmış gibi heyecanlandım.


"AA ben hastaneye gelmeden önce bir şey görmüştüm." dediğimde herkesin ilgisini çekebilmiştim. "Ne gördün?" diye sordu Oğuz. Hatırlamaya çalışarak başladım anlatmaya.


"Gözlerim karardıktan sonra iki siluet belirdi karşımda. Bir tanesi yavaşça elini beline götürdü ve silahını bana doğrulttu. Bundan sonrası yavaşlatılmış gibiydi. Silahı sıktıktan sonra bana gelene kadar hiçbir şey yapamadım hareket de edemedim sesimi de çıkaramadım. Öylece merminin gelmesini bekledim. Mermi yavaşça vücuduma girince kalbimde biraz sızı hissettim. Sonra hala yavaşlatılmış gibi yere düştüm. Yanıma yaklaştı bir tanesi ama hala siluet gibiydi, yüzünü göremedim. Saçlarımı yüzümden çekti Sonrasında da 'Özür dilerim, ayağımıza dolaşmana izin veremezdik.' dedi. Bilincimi kaybedene kadar da beynimin içinde yankılandı." dedim.


Hepsinin yüzünden bunların gerçekten yaşandığını anlayabiliyordum. Hepsinin gözü benim üzerimdeydi. Talya yavaşça konuşmaya başladı, "Geçen sene bu zamanlardı. O gün sen bir şeyler öğrenmiştin. Bize bir şey dememiştin. Telefonda konuşurken bizi korumak için söyleyemeyeceğini ve uzak durmamız gerektiğini deyip duruyordun. Deliye dönmüştük o gün. O gün hava çok kötüydü, yağmur yağıyordu. Trafik kitlenmişti, biz nereye gittiğini öğrenmek için bir yandan polisle konuşuyorduk bir yandan sana ulaşmaya çalışıyorduk. O gün tek yapabildiğimiz arabanın içerisinde yolun açılmasını beklemek ve senin nerede olduğunu öğrenmelerini beklemekti. En sonunda telefonundan gelen son sinyallerin nereden geldiğini bulabilmişlerdi. Polisler tek başımıza gitmememiz gerektiğini söyleyip duruyordu." dedi ve duraksadı.


Gözlerim yaşarmıştı. Nasıl olur da hala hatırlayamazdım? Söze Oğuz devam etti, "O gün deli gibi ıslanmıştık. İstanbul'un çıkışına yakın bir yerlerde bir depodaydın. O gün Mert arabayı nasıl sürdü tahmin edemezsin. Ormanlık bir yolun içinden geldiğimiz için arabanın tekeri çamura saplanmıştı. Sanki tüm aksilikler bizi bekliyormuş gibiydi. Baktık arabanın gideceği yok biz de tabana kuvvet koşarak gittik depoya. Biz ormandan çıktığımız da bir silah sesi duyduk." boğazı düğümlenmiş gibiydi. Sesi sonlara doğru hafif titremişti. Hepimizin gözleri yaşarmıştı.


Bu sefer de Kaan devam etti, "Bir an donakaldık hepimiz. O an tek isteğimiz senin birini vurmuş olmandı. Yeniden son nefesimizi verene kadar koşup içeri girdik. Biz koşarken çoktan bir helikopter gidiyordu bile. Hepimiz kafayı yemiştik resmen. O helikopterin gitmesiyle hepimiz biraz daha hızlanıp deponun kapılarını açtık." o da devam edemedi. Talya'nın gözünden ufak bir damla düştü.


Bu sefer de Mert devam etti, "Yerdeydin, kanlar içinde. Yanına koştuk ama hiçbirimiz böyle bir manzara ile karşılaşmayı beklemiyordu. Kaan kanını durdurmak için elimizde bulunan tüm tişörtleri, hırkaları yaranın olduğu yere bastırdı. Kurşun kafanı sıyırmıştı ama küçümsenecek kadar değildi. Zaten kurşun değildi seni komaya sokan. Merminin etkisi ile yere düştüğünde yerdeki kayalara kafanı çarpman. Aşırı kanaman vardı, başın çok derin yarılmıştı. Hem üzeri hem de arka tarafında kanaman vardı. Her yer o kadar hızlı kan gölü oldu ki ne olduğunu anlayamadık bile. Talya ambulansı aradı, neyse ki ambulans hızlı geldi. Yoksa..." devamını getiremedi o da. Hepsi sustu öylece. Onlar o günü düşünüp duygulanıyorlardı bende onların bu hallerine bakıp duygulanıyordum.


Kaan devam etti, "Hemen hastaneye kaldırıldın. Yoğun bakıma alındın bir kaç gün içeri girmemize izin vermediler. Günlerce hastanede kaldık. Camın arkasından bakabiliyorduk sadece. Doktorların dediğine göre yere düştüğünde bir tek başın da değil sinir sistemin de zara görmüş. Kafa travması oluşmuş yere düştüğünde. Beynin aşırı darbe almış. Komaya girmenin nedenleri de bu. Hem kafa travması hem de sinir sisteminin hasar alması. Zaten ondan sonra ki bir sene nasıl geçti anlamadık bile. Ben mecburi olarak geri döndüm ama sürekli olarak haberleşiyorduk. Diğerleri de nöbetleşe başında duruyorlardı." dedi.


Kalbimi buruk bir hüzün sarmıştı. Ne diyebilirdim bilmiyordum. Onların o hallerini düşündükçe gözlerim yaşarıyordu. Kendimi zor tutuyordum ağlamamak için. Ağlayamazdım, hepsinin gözü benim üzerimde. Ağlayamazdım. Derin derin nefes almaya çalışıyordum sadece.


Ne yapmış olabilirdim? Beni vurmalarını sağlayacak ne yapmış olabilirdim? Benden bu kadar nefret etmelerini nasıl sağlamış olabilirim? Kim neden bu kadar nefret besler ki? Hem de o zamanlar çocuk sayılacak yaştayken...

Gizli Saklı - 1 & 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin