6.Bölüm : Mert'in Gözünden Yaşananlar

19 8 0
                                    

Uyanmıştım ama gözlerimi açmak istemiyordum. Yataktan da çıkmak istemiyordum. Tüm bir geceyi Sara ile beraber geçirdik. Aynı odada aynı yataktaydık. Şu anda da yanımda ve beni izlediğini hissedebiliyordum. O yüzden gözlerimi açmak istemiyordum.

Sessizce odadan çıktığında bende yatakta doğruldum ve yataktan çıktım. Kapının yanındaki dolaptan birkaç kıyafet seçtikten sonra üzerimi değiştirmeye başladım. Tişörtümü çıkarırken kapı açıldı. Sara bir an duraksadı ama bir şey olmamış gibi yeniden devam etti. Telefonunu aldıktan sonra ufak adımlarla odadan koşarak çıktı.

Yüzümde gülümseme oluşmuştu. Her zaman, her yaptığı hareket ile güldürmeyi başarabiliyordu. Kıyafetlerimi değiştirdikten sonra odadan çıkarken yüzümde ufak bir sırıtma vardı. Sara beni "2." defa böyle görüyordu ve tepkileri...

Salona geçmeden önce banyoya gidip ellerimi ve yüzümü yıkadım. Saçlarıma biraz şekil vereyim derken kapı çaldı. Gidip kapıyı açtığımda kurye ve elinde poşetler vardı. Poşetleri alıp mutfağa bıraktım. Oğuz kahvaltıyı hazırlamaya başlayınca bende yanına gidip yardım ettim.

Oğuz, Sara ile konuşurken Talya uyanmıştı. O da uyandığına göre kahvaltı yapma vakti gelmişti. Hep beraber sofraya otururken içimde biraz da olsa huzuru hissetmiştim. Son birkaç senenin ardından hepsini böyle mutlu görmeyeli baya olmuştu. Hepimiz yıpranmıştık şu son senelerde, özellikle Sara komaya girdiğinde.

Çayları doldururken bir yandan ileriyi düşünüyordum bir yandan da şekerlerini koyuyordum. Sara sayesinde bende bırakmıştım şekeri. Diğerlerine de bıraktırmaya çalışıyordu en son... Sara şeker atmadığımı görünce ufak bir bakış atmıştı. Pas vermemeye çalışıyordum.

Kahvaltıyı bitirmiştik ve hep beraber sofrayı toparlıyorduk. Kapı zili yeniden çalınca ben elimdekileri bırakıp kapıyı açtım. Karşımda ki kişiyi görünce şaşırmıştım. Birbirimize sarılırken
"Oğlum hiç haber de vermiyorsunuz he, valla kırıldım." sözleri de eksik olmadı.

Kaan bizimle uzun zamandır arkadaş. Aramızda ki aklı en başında olan kişi olabilir. Üniversite için İstanbul'u bırakıp İzmir'e gitmişti. Birkaç senedir de yanımızda yoktu. Son olaylardan haberi vardı ama Sara'nın uyandığını söylemeye fırsatımız olmamıştı.

Kaan gidip Saraya sarılırken gözlerim üzerlerindeydi. Talya, Kaan'a ilk önce kendisini tanıtması gerektiğini söylediğinde Kaan durumu hemen anlamış olacak ki yüzü düşmüştü. Ne kadarlık bir dilimin gittiğini soruyordu ama bunu doktorlar bile kestiremiyordu.

İçeriye geçip konuşmaya başladığımız da Sara, Kaan için biraz fazla ilgili davranıyordu. Elbette aralarında bir şey olma imkanı yoktu ama ilgisi biraz fazlaydı. Herkes yeniden bir araya gelmenin sevincini yaşarken Oğuz mutfağa geçmişti. Biraz konuşmaya devam ettikten sonra Sara da mutfağa doğru ilerledi. Bir kulağım onlardaydı ve bir yandan da burada ki sohbeti devam ettiriyordum. Oturduğum yerden mutfağı görebiliyordum.

Sara bir anda yere çömeldiğinde koşarak yanına gittim. Arkamdan diğerleri de ne olduğunu anlamadan geldi. Sara yere çömelmiş bir şekilde kulaklarını kapatıyordu. Ben ne olduğunu anlamak için Oğuz'a soru soruyordum, Oğuz ne olduğunu bilmediğini söylüyordu, diğerleri Sara için endişeli bir şekilde soru soruyordu.

Sarayı tuttuğum gibi kucağıma alıp salona geçtim. Yanımda bana dayanmış bir şekilde duruyordu. Bir şeyler sayıklar gibi oluyordu ama ne dediği anlaşılmıyordu. Birkaç dakika sonunda sayıklaması da durdu. Ya uykuya dalmıştı ya da bayılmıştı. Hepimiz paniklemiştik.

Saat neredeyse bir olmak üzereydi. Huzurla uyandığımız bir gün endişeli bir şekilde devam ediyordu. Sara hala baygındı. Herkes koltuğun bir köşesine geçmiş ve prensesimizin uyanmasını bekliyordu.

Çoğu zaman Sara için 'prenses' lakabını kullanırız. Adının anlamı bu diye. İsimlerin anlamlarına önem verir, insanın karakterini belirlediğini düşünür. Gruba en son dahil olan kişi Saraydı ve ilk zamanlarından beri prenses demeye devam ediyorduk. Tabi ben şu sıralar biraz çekiniyorum ama yapacak bir şey yok.

Hepimiz olduğumuz yerde uyuya kalmıştık. Kolumun üzerindeki hareketlenme ile uyandığımda Sara'nın uyandığını gördüm. Elini tutup fısıltılı bir tonda iyi olup olmadığını sordum. "İyiyim, sanki bir şeyler hatırlıyor gibi oldum." dediğinde merakla ona bakıyordum.

Hatırladığı en ufak şey bile bizim için kurtuluş olabilirdi. Cümlelerine "Özür dilerim, izin veremezdik." ile devam edince ağzımdan "orospu çocukları" diye ufak bir küfür çıktı. Sara "Nerede veya ne zaman duyduğumu hatırlamıyorum ama bir erkek sesi olduğunu hatırlıyorum. Ses tonunu veya kime ait olduğunu da sorma onu da bilmiyorum. Sadece kelimeler beynimden geçti gibi bir şey." diye açıklamaya yapmaya devam etti.

Ayağa kalktım ve evin içinde turlamaya başladım. En azından bildiğimiz bir şey vardı. Karşımızda bir kişi yoktu, birden fazla kişi vardı. Bu iki de olabilir üç de olabilir veya daha fazla... Peki siz kimsiniz? Aklımda dolaşan soru buydu. Evin içerisinde "erkek sesi ve siz" diyerek dolanmaya başlamıştım.

Evde dolanmaya devam ederken Sarayı neredeyse ikiye katlanmış bir şekilde gördüm. Gözlerini sıkıca kapatmıştı, tırnakları etine girmek üzereydi, vücudu buz gibi olmuştu. Saraya seslenmeye başladım.

"Sara, iyi misin? Sara? Gözlerini aç hadi. Kendini gevşet biraz hadi prensesim hadi." Ben bunları derken diğerleri de sesime uyanıp panikle yanıma geldiler.

"Ne oldu?" dedi Talya. "Bilmiyorum. Uyandığında iyiydi. Bir şeyler hatırlamıştı. En son ben evin içerisinde dolanıyordum. Sonrası da böyle zaten." Diyerek açıkladım. Hepimiz Sarayı gevşetmeye çalışıyorduk. Vücudunu o kadar sıkıyordu ki, tırnağı etine geçmeye başlamıştı neredeyse.

Diğerleri hastaneye gitmek için hazırlanırken bende başında bekliyordum. Şu an yapabiliyorken saçlarını okşuyordum. Bir iki dakikanın sonunda Sara kendini gevşetmeye başladı. Ellerini avcumun içine alıp baktığımda tırnakları gerçekten etine girmişti. Elleri kan içerisinde kalmıştı. Talya'dan iki tane bez isteyip yaraları sardım.

Herkes hazır olduktan sonra Sarayı kucağıma alıp arabaya geçtik. Hızlıca arabayı çalıştırıp hastaneye sürmeye başladım. Olabildiği kadar hızlı gitmeye çalışıyordum ama akşam trafiğine kalmıştık. Yaklaşık bir yarım saat sonunda trafikten çıkıp boş bir yola girdik. Hastaneye vardığımız zaman Sara'yı yeniden kollarımın arasına aldım. Bir senede o kadar kilo vermişti ki...

İçeriye girip kaydını oluşturduk. Hemen bir oda ayarladılar ve kontrollerini yapmaya başladılar. Doktor şu an iyi olduğunu zorlamamamız gerektiğini, zamana bırakmamız gerektiğini söyleyip gitti. Ardından bir hemşire serum ile odaya girdi ve serumunu takıp odadan çıktı.

Hepimizin şu an tek dileği Sara'nın eski sağlığına kavuşmasıydı. En yakın zamanda kavuşacaktı biliyorduk ama yine de bir an önce eskisi gibi gülümseyen yüzünü görmek istiyorduk. Aramızda en küçüğümüz ve en neşelimiz, grubun ana taşlarından... Hepimizin bir arada kalmasını sağlayan kişi o olabilir.

Hastane odası soğuktu, ve yan taraflarda da hastalar vardı. Hepimizin odada kalması neredeyse imkansızdı. Yeniden resepsiyona gidip biraz konuştuktan sonra üst katlarda özel bir oda için ikna edebilmiştim. Hemşireler odaya gelip Sara'yı yeni odasına götürürken götürdükleri odanın bilgisini alıyordum bende. Sara yukarı götürülürken hepimiz arkasından bakıyorduk.

Bu görüntüyü ikinci defa görüşümüzdü. En son bir depodan hastaneye geldiğinde bu şekilde acil ameliyata alındığında görmüştük. Zor zamanlardı, günlerce hastanede perişan olmuştuk. Ama değdi, her gününe değdi. Yeniden onu yürürken gördüğümüz için değdi.

Sara yukarıda dinlenirken bizim de halletmemiz gereken işlerimiz vardı. Polisi arayıp birkaç şey konuştum. Sara'nın hatırladığı şeylerden bahsettim. Az da olsa bir şeyler başarıyorduk. Ama yetersiz.

Eski huzurumuz için yetersiz, Sara'nın eski gülüşünü görmek için yetersiz. Bizim için yetersiz. Daha fazlasını öğrenmemiz gerekiyor ve bunu nasıl yapacağımızı da bilmiyorduk. Her şey zamana kalmıştı artık.

Gizli Saklı - 1 & 2Where stories live. Discover now