Bölüm 32- Mert'in Eve Gelişi

Start from the beginning
                                    

Beni süzerek ve kapı pervazına mekanın sahibi gibi yaslanarak dikkatsizce kurduğu arsız hatta yavşak cümlelerini kollarımı birleştirerek dinledim. Çaktırmadan kapüşonlumla önümü de kapatmıştım çünkü beyaz dar tişörtün içine çamaşır giymemiştim. 

Tüm enerjim değişmiş, bakışlarım sertleşmişti.

-Ne işin var burada? Evimi nasıl buluyor ve ne cüretle buraya geliyorsun?

Buz kristallerinin dans ettiği ses tonum onun bile umursamaz suratında değişikliğe sebep olmayı başarmıştı. Yine sırıtmaya devam ediyordu ama karanlık bir ifadenin yüzüne oturduğu gözümden kaçmamıştı.

Bende gördüğü şeyin farkındaydım. Ona meydan okumaya devam ediyordum ve üzerimde hala hiçbir etki yaratamamıştı. Ondan hiç ama hiç korkmuyordum.

-Yine keyfin yerinde anlaşılan. Işık saçıyorsun.

-Bir tane çarpacağım...

Diye mırıldandım sinirden adeta kudururken. Sakinleşmek için dışarıda bir yerlere baktım.

-Anlamadım, ne dedin? Neyse, eminim bal gibi sözcükler dökülmüştür o güzel dudaklarından.

-Seni uyarıyorum Mert. Yine...

-Berk.

Diye lafımı kesti. Birkaç saniyelik garip bir bakışma oldu.

-Bunun için artık çok geç.

Dedim sonunda, onun gibi gamsız bir tavırla. Omuz silkip ifadesini çözemediğim suratına baktım.

Sonunda pes edip başını iki yana salladı. 

-Selam sabah kısmını başarıyla geçtiğimize göre beni içeri almayacak mısın? Sana söylemem ve göstermem gereken önemli şeyler var.

Son kısımda ciddileşmesi şaşırtıcıydı. Sadece kasıklarına tekme attığım gün bir süreliğine ciddileştiğine tanık olmuştum. Onun dışında sinir bozucu gülüşü olmadan onu gözümde canlandırmak bile imkansız geliyordu.

-Burada söyleyebilir ve gösterebilirsin. 

Dedim fermuarımı kapatıp tek elimi kapının kulbuna yerleştirirken. Bu, her an suratına kapıyı çarpabilirimin farklı bir ifade biçimiydi.

-Biraz ayıp olmuyor mu? Kapına gelmiş misafiri dışarıda bekletiyorsun. Bizim geleneklerde böyle bir şey yok. Tamam, bir şey ikram etmesen de olur. 

İçime, sabır da getirmesini dilediğim derin bir nefes çektim.

-Ayıp?

Dedim kelimenin anlamını düşünür gibi yaparak. Sonra cıkladım.

-Yok. Bende öyle şeylerin geçerliliği yok. Ha, illa birinin olsun dersen şunu seçebilirim: Kız başıma yabancı bir erkeği eve almam maalesef ki geleneklere pek uygun değil. 

Kazanmıştım. Uzatmasının bir anlamı yoktu.

-Sırf pişman olacağını bildiğim için gitmiyorum. Şimdi, al ve bak.

Birkaç saniye yüzüne inceleyerek baktım ve ardından elime tutuşturduğu zarfı dikkatle açtım. Verdiği hiçbir şeye güvenmiyordum. İçinden elime jilet düşmesini bile bekliyordum ama felaket teorilerimin hepsi boş çıktı. Sadece bir deste fotoğraf vardı.

Önce yüzüne baktım. Hevesle bakmamı bekliyordu. Bu bende daha çok güvensizlik oluştursa da merak da ettiğimden fotoğrafları elime döktüm. Zarfı cebime sıkıştırdım.

Bunlar bana ait fotoğraflardı.

Odamda yarı çıplak dans ederken. Bahçede bacaklarımı kendime çekmiş kitap okurken. Camdan gergin bir yüz ifadesiyle dışarıdaki bir noktaya bakarken. Koltukta battaniyeye sarılmış otururken. Yine dans ederken. Bahçedeyken. Tekrar dans ederken...

Ateş'in EviWhere stories live. Discover now