ağlamak

38 5 13
                                    

O gün boyunca karşında titreye titreye ağlamıştım kabinin içinde, ikimizin yerine tüm gözyaşlarımızı akıtıyor gibiydim. Çünkü ağlamamı öylesine izlemiştin, sanki senin de canın o dokunuşunla yanmıştı ama gözyaşını dökememiştin, acın ölmüştü. Bense o zamana dek hiçbir zaman canımın bu kadar yandığını ve bunun beni yaşatabileceğini hissetmemiştim. Ne kadar aptalcaydı değil mi ölüyormuş gibi hissettirmenin aslında yaşadığımı hatırlatması?

Neden burada başımda olduğunu sormaya mecalim bile yoktu, tek yapabildiğim yüzümdeki elinin bana verdiği acıyı beceriksizce anlamlandırmaya çalışmaktı. Dingin duruşun, sönük bakışların, ölü dokunuşların, kelime dökmemek için var gücünü ortaya koyacak kadar kuvvetli kapanmış dudakların... Benimle var oluyordun ancak içimde o amansız, en büyük yeri kaplayan boğucu yalnızlığı anımsatıyordun. Sorunun ne olduğunu bile bilmiyordun, belki de ilgilenmiyordun bile ama bu koca belirsizliği düşünemeyecek haldeydim, öylece gözyaşı döküyordum ellerin arasında...

Tüm bu çıkış yolu olmayan düşüncelerime yeni sebebiyetler vererek gün bitene dek başımdan ayrılmamıştın; zaman zaman diğer sigaralarından yakmış, zaman zaman beni izlemiştin sırtını kabin kapısına vererek otururken. Aslında beni saklamıştın, kendinden dahi saklamıştın beni o gün. Ancak şimdi anlıyorum, o gün beni saklaman gereken kişi benden başkası değildi.

Teşekkür ederim, diyebilmiştim sadece ağlamam durduğu zaman. Kızaran ve çok ağladığım için şişerek ufalmış gözlerimi silip hafifçe gülümsemiştim sen hayatımda gördüğüm en yoğun bakışları üzerime yönlendirirken. Dudakların mühürlü gibi sadece bana bakmakla yetindin uzun bir süre, gözlerimden ruhuma dek bakmıştın bana sadece. Benim durulduğumu anlayana dek bunu sürdürmüştün, ardından beklemeden ayaklandın. O günkü oyunumuz bitmişti o gün, değil mi? Çünkü bana öyle söylemiştin.

"Sonunu bildiğimiz tüm oyunların bitiminde bildiğimiz üzere bir şeyler hissetmemiz ne tuhaf, değil mi?"

Kabinin kapısını aralarken bana bakmadan söylemiştin bu cümleyi, sesindeki sakinlik ve derinlik göğüs kafesimdeki titreşimleri büyütmüştü. O gün demek istediğini pek anlayamamıştım. Mazur gör, öyle olmasam da seni pek çözebileceğimi zannetmezdim ama o an çok ağladığım için pek uykum gelmişti ve biraz aptallaşmış hissediyordum. Sanırım dediğin gibi güzelleşmek böyle bir şeydi, dinginliğin sana hiçbir şeyi yaklaştırmazdı. Herkesten ve her şeyden uzak bir güzelliğin olurdu.

Yanıtsızlığımı gölgesine alan durağanlığımı sezmişçesine omzunun üzerinden bana baktın ve gülümsedin. Yarım yamalak da olsa rengini koyu pastelliğe bırakan gün ışığının altında gülümsemen içimde açan en güzel çiçek gibi hissettirmişti. Bu çiçek nerede açtığını iyi biliyordu, orada sağlıklı beslenerek kendini filizlendirmişti. Eşsiz bir çiçekti, Yuta. Bir mana atfedemeyeceğim türdendi.

İncinmesi çok uzun sürmemişti zira ondan sonraki koca bir iki hafta boyunca benimle konuşmayı bırak, suratıma dahi bakmamıştın. Belki de o günün ardından dünya üzerinden yok olmuştum ya da o gün dışında hiç var olmamıştım senin için. Bilemiyordum, beklemiş olmam yanlış mıydı? Neden beklemiştim ki o günden sonra ben seni?

Gelip hep en arka sıraya oturur, derslere yeteri kadar kulak verirdin. Onun dışında hep kağıtlarına bir şeyler karalar, hocalara herhangi bir düşünsel tartışma konusu açar ve teneffüste bu tartışmaları sürdürmek için yanına gelen birkaç kişiyle dışarı çıkardın. Teneffüs bitmeden onları arkanda bırakırdın, çıkışının aksine sınıfa hep yalnız dönerdin. Yine her şey aynıydı, hep aynı şeyleri yapıyordun. Tek fark eden şey yanımdan o günü hiç benimle yaşamamışsın gibi geçmendi.

Kağıdına neler karaladığını, bu kadar dolu cevapların olmasına rağmen neden hep sessiz olduğunu, neden herkesi kısa bir sürenin ardından dışarıda bıraktığını merak ederdim. Aslında bunlar tamamen ilk merak ettiğim şeyin arkasından seni izlememle büyüyen yeni merak tohumlarıydı. İlk merak ettiğim şey, neden bir günlüğüne güzelleşmeme izin verip sonra beni kaybolmaya bıraktığındı.

Senin de belki şu anda içinde vardır onlardan bir tane, neden bu merakıma rağmen seninle onları dindirmeye çalışmadığımı düşünmüşsündür belki de. Komiktir ki cevabı yine sendeydi. İçimdeki oyun dürtüsünden kaçardım, bunu sen söylemiştin. Doğruydu, yanına gelseydim tüm bu beklenti ve merak oyununa seni davet edecektim. İlan ettiklerimin ardından başlayacak bu oyunu ben devam ettirecek, başlamadan bitmesine neden olmuş olacaktım.

O zaman böyle düşünmemiştim tabi ki de, çünkü senin dünyandan habersizdim. Eğer bunları sorarsam beni kolayca umutlanan, kucaklamasını bekleyen eziğin teki olduğumu düşünecek, diye düşünmüştüm. O yüzden uzun zaman da alsa sen beni yeniden bulana dek bunların hepsini yutarak günlerimi geçirmeye devam ettim.

Yuttum dediğime bakma, tüm gün düşündüğüm tek şey sendin. Bana ve çevreye olan her hareketini, konuşmalarını, sesini, gözlerini... Kısaca senin hakkındaki her şeyi anlamlandırmaya çalışmıştım kafamda. Gördüğüm şeyleri sana benzetmeye, dinlediğim şarkıların melodilerinde seni hissetmeye başlamıştım. Kendimi seni izlerken buluyordum bir şekilde, sana verdiğim anlamların içine düşüyordum sanırım.

Merak etsen ve sorsan senin dalgalarına bu kadar kapılacağım denli ne vermiştim sana kafamda diye, gerçekten bilmiyordum. Sanırım ikimiz de aynı kabinin içinde, aynı ruhun iki farklı yansıması gibiydik ve ben kendi olmak istediğim yeri senin olduğun yer gibi hissetmiştim. Belki de bu yüzdendi seni anlama ve hissetme arzum. Sana ulaşmak istemiştim.

İki haftada sonlanmıştı senin için görünmez bir nesneden ibaret oluşum; bunu sen sonlandırmamıştın, ben de sonlandırmamıştım. Bizim için felsefe öğretmenimiz sonlandırmıştı. Senin ölü arzuların ve benim canlı merakımın birleşmesini sağlayan ilk bağı o atmıştı aramıza projelerimiz için eş olduğumuzu söyleyerek. Sanırım listede senden bir üstte olmanın anlam kazandığı tek nokta buydu. İçimde bir yerlerde filizlenmiş de olsa kaybedeceğim en güzel çiçeğin canlı kalacağı o nokta.

Hatırlıyorum, listeden ikimizi bulduğumda Bayan Ha'nın altımızdaki kişiyle eşleşeceğimizi söyleyen sesi kulaklarımda canlanmıştı yeniden. Ellerim buz kesmişti, öylece isimlerimize bakmıştım. Parmağım senin isminin üzerinde kalmıştı, tekrar tekrar okumuştum ismini. Düşüncelerime dalmıştım ama ne düşündüğümü bile idrak edemiyordum. Sadece bilirsin, seni tanıyamadan yeniden sana yabancı olmuştum ve bir araya gelecek olmak neden olduğunu anlayamayacağım şekilde içimde büyüyerek garip hissettirmişti.

Yanımda olduğunu nefesini duyumsadığım zaman fark etmiştim, omzumun üzerinden yaklaşıp gözlerinle listeyi takip etmiştin ve parmağımın olduğu yere bakarak gülümsemiştin. Bakışların benimkine dönmüştü, bununla birlikte ellerimin karıncalandığını hissetmiştim. Anlayamamıştım, mutlu mu etmişti benimle eş olmak seni? Neden gülümsemiştin bana öyle?

Karşılık olarak dudaklarımı birbirine bastırdım ve hafif bir tebessümle başımı yeniden önüme çevirdim. Ellerimi ceplerime koyarken başımı hafifçe eğmiştim. Sense karşımdaki duruşunu bozmadan bana bakıyordun, yüzüme baktığını sana bakmasam da hissediyordum.

Çıkışta vaktin var mı, dedin düz bir sesle. Birlikte eve yürüyebiliriz, yapacaklarımızı planlayacak kadar konuşmuş oluruz.

Bir şey demedim, bir çocuk edasıyla küskündüm sana. Zorunda olmadığın şeyler için gönlümü almanı beklemiştim, veya bu iki hafta hakkında bir iki kelam bir şeyler söylemeni. Elbette yapmamıştın, sessizlikte ısrarcı olmuş, seni yanıtlamamı beklemiştin meraklı bakışlarınla. Bense istediğini vermiştim başımı onaylar anlamda sallayarak.

İsterdim ancak o gün daha fazlası yoktu, karşılığında bir şey demeden adımların benden uzaklaşmıştı. Olduğum yerde beklerken yutkunmuştum, sanki yeniden sana söylemek istediklerimi yuvarlamıştım boğazımdan.

ilk bolumde dediklerimi unutun. her sey serbest arkdslar

pretty when you cry | yuwinUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum