"Kendi içinde ne yaşıyorsun bilmiyorum ama öğrenmek isterdim," diye devam ettirmişti konuşmayı. Genç adamı anlık bile olsa heyecanlandırmıştı bu mesaj çünkü... çünkü bir sebebi yoktu. Heyecanlanmıştı işte ama kıza o kadar soğuk bir cevap verdi ki umutlanmasın diye, hayır lafından anlamamıştı kız ama tavırlarından anlardı belki. Yine anlaşılmayı beklemişti.

"Keyifsiz olduğunda dudaklarına sürme zehri," mesajını aldığında okulda yaşadığı o izlenme hissi sardı dört bir yanını. Ensesinde bir çift göz ona bakıyor gibiydi. "Değmez," diye tekrar mesaj aldığında dudaklarını ısırdı ve parmaklarını klavyenin üzerinde kaydırdı. Onu kesinlikle tanımıyordu bu kız. Çünkü keyifsiz olduğunda yapardı bu şeyi. Etrafındaki herkes bilirdi. O hep böyleydi. Akışına bırakmalıydı.

"Sen de beni tanısan, dudaklarına sürme zehri deyişimden anlardın kim olduğumu. Ama pek bir önemi yokmuş sevgili lifeblood'un," Genç adam bir elini sıkmıştı sıkkınlıkla. Hatırlayamıyordu. Geçmişine dair böyle bir şey yoktu hafızasında. Hafıza kaybı yaşamamıştı hiç ama istemediği anıları silerdi onun kafası.

Ama, diye geçirdi içinden. Bak, sen de beni anlamıyorsun lifeblood. Yemin olsun ki anlamıyorsun. Belki balık hafızalı benim bu hikâyede ama sen bana o kadar körsün ki parçalara bölündüğümü görmüyorsun. Hâlbuki beni tanıyorsun sen.

Çünkü genç adamı kırmıştı insanlar, parçalara bölünmüştü sonra ve herkes bir bütün gibi görmeye devam etmişti onu. Tek çocuktu. Yine de ailesine bir şey anlatacak gibi değildi durumu. Diline gelmiyordu sanki sözcükler. Arkadaşları vardı. Güven sıkıntısı yaşamıyordu ama bir şeyler anlatacak kadar yakın değildi çoğu. Eskiden yakın bir arkadaşı vardı ama şimdi o da yoktu. Yine de hangi durumda olursa olsun bir şeyler anlatmayı becerememişti zaten. Kendi hatasıydı belki, tabiatı böyleydi.

Bazen içinden itiraf edemese bile roman karakteri olmayı diliyordu. O anlatamıyordu madem onu kaleme alan anlatırdı. Sonuçta yazarın işi neydi? Kafasındakileri anlatmak. Bunu ondan iyi yapabilen çıkmazdı. Fakat sonrasında genç adam bu düşüncesinden de vazgeçiyordu. Çünkü onu yazar bile anlamazdı ona göre. Anlaşılmazdı ve karakterini anlatamayan bir yazar olursa eğer, biliyordu ki, kitlelerce yanlış anlaşılırdı daha anlaşılmadan.

Biliyor musun Akıner, seni anlayan insanlar da çıkar elbet. Anlamasalardı şayet, ya da farkında varamamışlardır belki anladığının ama yine de, başından beri gelemezlerdi buralara ve değmezdi gözleri bu satırlara. Güven bana.

Kalp kırıyordu, birilerini yaralıyordu, arkadaşlarıyla arasını bozuyor ve onlarla ilgilenemiyordu. Sivri dilliydi, bunu pek az kişi bilirdi. Sırf bu yüzden insanlar giderdi yanından. Gitmesinler diye çabaladığı zamanlar bu kişilere engel olamayacağını bilmiyordu. Bazıları bencildi gidenlerin bazıları haklı. Günün sonunda kalana zor olduğundan bu hayat, benciliğini koyuyordu ortaya ve ilk o gidiyordu.

Gitmek istediğinden değildi de kalmak yorucu olduğundandı.

Ve âşıktı. Defalarca kendine sormuştu bu soruyu takıntı mı bu diye. Cevap veremiyordu. Ortayı bulamamıştı ve işte, yaptığı hatalar bu noktada başlıyordu.

Kulağında Sezen'den Hata çalıyordu ve her bir satıra hak veresi geliyordu. Hatalar yanlış duygularla başlıyor. Belki yanlış kişiye âşık olduğundan, doğru kişiyi göremediğinden gözleri; kalbide illa tanımadığım biri olmaz diye direttiğinden yanlış duygular besliyordu içinde. Hataların başladığı noktadaydı. Ya da takıntılı bir manyak.

Lifeblood | Texting जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें