MÜPHEM ATEŞ - 41

515 64 15
                                    

Akif okuldaki ilk gününü ve öğretmenini anlatıyordu hiç durmadan

Deze afbeelding leeft onze inhoudsrichtlijnen niet na. Verwijder de afbeelding of upload een andere om verder te gaan met publiceren.

Akif okuldaki ilk gününü ve öğretmenini anlatıyordu hiç durmadan. "Öğretmenimin adı Edip. Edebiyatla uğraşan kişi anlamına geliyormuş. O da şiir yazmayı ve kitap okumayı çok seviyormuş. Bir sürü kitabı varmış ama buraya getirememiş, evinde bırakmış. Evi neredeydi? Unuttum o şehrin adını. Yirmi beş yaşındaymış. Görseniz... Uzun boylu, yakışıklı..." Çocuk mest olmuş gibi anlatınca salonda kimse kendini tutamadı. Güldüler ellerini ağızlarına kapatarak.

"Zayıf bir de. Takım giyiyor, bembeyaz gömleği var. Hiç göbeği gözükmüyor." Kendi göbeğine vurdu hayıflanarak. "Ben de onun gibi olmak istiyorum. Top oynamayı seviyormuş. Uslu durursak ve onu üzmezsek bize getirebilirmiş. Gerçi her yer yokuş ve dere kenarı. Burayı da pek beğenmedi sanırım. Bakın, defterimize bir sürü çizgi çizdik." Çantasından defteri çıkartıp herkesin göreceği şekilde havaya kaldırdı.

"Benum uşağum o öğretmenden de yakışıklıdır" dedi Rahime hanım. Her zaman torunlarını öne çıkartmaktan hoşlanan ve onları öven biri olduğu için, herkes bunu söylemesini bekliyordu zaten.

"Babaannem doğru söylüyor Akif. Sen öğretmeninden yakışıklısındır. Kendine has bir sevimli havan var senin." Azize defteri göstermek için yanına gelen kardeşine sarılırken bu övgü dolu sözleri söyledi. Yalancılık edip çocuğu kandırmak değildi niyeti. Biraz tombul olsa da büyüdükçe oturacak yüz hatları gayet hoş ve sevimliydi. Ama Akif samimiyetle ablasına itiraz etti.

"Abla, hayır. Görseydin öğretmenimi sen de beğenirdin."

"Nerde o günler?" diye mırıldandı Rahime hanım. Akif duymadı ama Azize babaannesinin ne demek istediğini anladı. Kadının her şeyden habersiz dizlerini ovalayan masum yaşlı tavırlarına aldanmadı. O zihnin içinden her türlü ima ve bilgelik geçtiğini biliyordu. Güldü yakın zamanda yaşanan olayı aklına getirerek.

Toplum içinde teyzelerden ya da komşulardan, biriyle tanıştırılma teklifi alınca kati bir dille reddediyordu. Başta erken olduğunu söyleyerek türlü bahaneler sıralıyordu. Ona kalsa çok daha uzun süre bekleyebilir, hatta münzevi bekâr yaşayabilirdi. Teyzelerin kültür bilinciyle konuştuklarını ve bu nedenle ısrar ettiklerini bildiği için niyetlerini kötü bulmuyor, kibarca bu işin mümkün olmadığını anlatıyordu.

Son olarak geçen temmuz ayında ailesi yedi kuşak kuyumcu olan bir delikanlıyla tanışması önerilmişti. Hatta biraz ileri gidip delikanlıyı kapının önüne kadar getirmişlerdi. Görünüşte gencin hali vakti yerindeydi. Maddi durumu da iyiydi. Gelini uzaklara götürmeyecekti üstelik. Erkek tarafı bu işe olur gözüyle bakıyordu. Kız da güzeldi, herkes akıllı uslu olduğunu söylüyordu. Ailesi temiz ve nezih insanlardı. Misafirleri olabildiğince iyi ağırlıyorlardı.

Tüm bunlara rağmen Azize o gün ne kadar bunaldığını, kaçmak için türlü delik aradığını en sonunda da babaannesinin odasının penceresinden atladığını hiç unutmayacaktı. Pencere ile yer arasındaki mesafe ne yazık ki uzundu. Ve can yakıcı bir atlayıştı hatırında kalan. Ahırın önüne yaptığı sert inişle tavukları ürkütmüştü, eteğinin ufak bir kısmı yırtılmıştı. Neyse ki çayıra inip, çaylıktan geçerek fındıklığın altına saklanmayı başarmıştı. Misafirlerin gitmesini büyük bir dinginlik içinde orada fındık yerken beklemişti.

AZİZE (TAMAMLANDI)Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu