Fora Yelken

20 1 0
                                    

"Yelkenler Fora"
Bu sesle başlamıştı hayatına. Ömrü, ki ne kısaydı, bu sese mahkûm geçmişti. Küçücükken ailesinden koparmıştı korsanlar Ömer'i. Daha altı yaşında öğrendi tabanca ve kılıç kullanmayı. Onu bir korsan olarak yetiştirdi Kaptan Yako. Bu Yunan gemisinde çalışırdı hep, ona Omar derlerdi. Kaptanları Yako onu sadık bir asker yapmak için ta 1570 nisanında daha iki yaşındayken kaçırdı. Elbette Ömer bunu bilemedi. Girdiği her savaşta kendi tarafına, Osmanlı gemilerine ateş açtı, bilemedi... Akdeniz suları üzerinde bildi kendini. Ama asla bilemedi yurdunu...

Yako ona hep çok sert davranırdı. Tıpkı bu seferde olduğu gibi, yine dalıp gitmişti işte. Şu yelken, nasıl açılıyordu sahi? İşte burdan. "Eyvah" dedi içinden kaptanı ona kızacaktı şimdi. Hoş yine saydırıyordu ya. Korka korka indi merdivenleri; hava karanlık, rutubetli ve sisliydi, fırtına geliyor gibiydi. Yine de sıcaktı ortalık Akdeniz sıcağı... Sonra bir şey fark etti, pırıltılar! Tüm denizciler gibi o da bilirdi ki pırıltılar gemilerden gelirdi. Ya bir gemi ki ticarete çıkmış; ya bir gemiydi ki Hakim-ül Derya. Kim bilir belki de bir dost gemi. Ancak ne olursa olsun kaptanına bildirme gereği hissetti. Koşarak kaptanın yanına gitti ve bir kez daha görmüş oldu Yako'nun sinirini. Ama çok sert vurmuştu bu kez. Ancak yine de bu bir tehlikeydi ve tehlikeleri bildirmek üzere eğitilmişti. Ağzını aralandığı gibi karşılığını aldı. İster istemez pırıltıları gördüğü yöne baktı. Evet işte oradaydı bir Osmanlı kadırgasının silüeti. Tam söyleyecekken bu kere de diğer gözcünün sesini duydu. Zorlukla anladı ki o da gemiyi bildirmeye gelmişti. Kaptan haberi alır almaz kamarasına koştu. Sonrası zaten geminin akıbeti bellliydi. Ömer top sesleri duydu, sonrası karanlık...

Kendini çırpınırken buldu. Gemi uzaklaşmış enkazın arasında tek canlı o duruyordu. Gemide bulunan şarap fıçılarından birine tutundu. Çaresizce ağlamaya ve inlemeye başladı. Neden sonra aklına tabancası geldi. Öyle ya ateş etse sese gelirlerdi, çocuk olduğunu görüp merhamet ederlerdi belki. Genelde gerek olmadığından tek cephane koyardı. Barutun ıslanmamış olması için dualar ederek ateşledi. Silah sesi yankılandı. Ardından Ömer içine kapandı ve yalnızca bekledi. Bir şarap fıçısının üzerinde... yapayalnız... ürpertici hava... bekledi...

Aynı sırada Emir Paşa çoktan ganimetleri toplamış dönüyordu. Bir patlama yankılandı az evvelki enkazdan. Hemen dümencisine gemiyi döndürmesini söyledi. Enkaza doğru yavaşça geri dönen Emir Paşa bir fıçının üstünde duran çocuğu gördü, bu daha sekizindeki çocuğa yardım etmek istedi. Bir sandal ile levendlerinden birini yolladı. Ömer iyi Osmanlıca bilirdi, başından geçenleri anlattı. Gemi Atina'ya döndüğü gibi çocuğun bir okula yazılmasını sağladı. Ayrıyetten Ömer de kendi arzusu ile Emir Paşa'nın Kadırgasında çalışmaya başladı.

Aradan yıllar geçti 1594 yılında Ömer genç adam olmuş ve eskiden Emir Paşa'nın olan kadırganın kaptanı olmuştu. Emir Paşa ise ihtiyar hali ile çalışmak istese de çalışamaz biri olmuştu. Ömer vefa borcu olarak Emir Paşa'nın bakımını üstlenmişti. Asıl Ömer'in de Emir Paşa'nın da bilmediği onların gerçek baba oğul olmasıydı.

Ve bunu asla bilemediler...

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 20 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

DokunuşlarWhere stories live. Discover now