[1]

21 4 5
                                    

Sıradan biriydim ben, birçoğumuzun olduğu gibi. Biraz da tuhaftım güzel olan herşey nasılsa öyle işte. Benim adım Güneş, şuanda benimle birlikte bu kafede oturan herkes nasılsa bende öyleyim işte. Ne mi yapıyorum? Ellerimde tuttuğum mavi boya kalemine ve eskiz defterime bakılırsa her zaman yaptığım gibi cam kenarındaki köşeme oturmuş birşeyler çiziyorum. Çizmek beni renksiz bir hayalet olmaktan kurtaran tek şeydi belkide, beni normal yapan tek şey... Neyse çok uzattım, henüz 17 yaşındayım aşık olmak veya intihar etmek için mükemmel yaşlar ama ben babaanneymisim gibi yapmaya üşeniyorum. Elimdeki kalemi bir süre stresle ileri geri hareket ettirirken bir yandanda yan masadaki müşteriyi inceliyordum. Onu cizmeye karar vermiştim ama kadın asla sabit durmuyordu. En sonunda sıkıntıyla ofladım ve biraz mola vermem gerektiğini düşündüm. Tam o sırada Beren geldi. Kafenin sahibinin kızıydı beren, o da genelde yapacak birşeyler bulamadığında gelirdi buraya. "Pişttt, duydunmu?" Diye sorduğunda berenin ne demek istediğini anlamamistim
"neyi"
"Doğu bugün camiye gitmiş''

bir dakika, bir dakika...

Doğu bizim kafedeki Ateist arkadaş olur. Bu konuda onu biraz zorbaladığımız olur tabii ama herkes onu çok sever. elimdeki kalemi masanın üzerine gülerek bıraktım

beren yanıma oturdu ''bizim bu doğu ortamı merak etmiş, Anıl'ıda ayartıp camiye gitmişler. Tabi nerden bilsin yavrum çoğunluğun dede olduğunu.'' dediğinde ağzım açık onu dinliyordum

''Herkes namaz kılarken bu da ağzından bir şeyler sallıyormuş. Namaz bitince yandaki amcanın biri buna garip garip bakmış işte hangi duayı okuduğunu istemiş''

'' ohaa lan''

tam beren ağzını açmış devam edecekti ki bi erkek sesi Beren'i böldü

''sağdan soldan üstten alttan önden arkaya dooonaaat''

sesin sahibi camide Doğu'yla beraber olan Anıl'dan başkası değildi. Kendisi okuldan sonra Doğu gibi bu kafede çalışıyordu. Beren şaşkın şaşkın Anıl'a bakarken hiç beklemediğim bir şekilde ''ayakkabıların nerde lan?'' diye sorduğunda Gözlerim Anıl'ın terliklerine kaydı. Biz gülmeye başlayınca Anıl

''ha-ha-ha çok komik Beren'cim. o pezevenk Doğu ayakkabılarını çaldırdığını ve benim ayakkabıları giyip camiden topukladığını sana anlatmamıştır tabii'' dediğinde biz hala gülüyorduk ''o çocuğu elime bir geçirirsem Çin işkencesi uygulayacağım,derisini yüzüp kemiklerinden espresso yapacağım bakın görün'' dediğinde sordum ''Doğu nerde ??'' sorumu beren cevapladı ''ben demin konuştum, parti gibi bir şey varmış bu akşam izin alıp hazırlanmak için eve gitmiş'' ardından sessizlik oldu

10 saniye

15 saniye

20 saniye

Berenle göz göze geldiğimizde sessizce fısıldadım ''onu söylemeseydin iyiyd-''

ben sözümü bitiremeden Anıl derin bir nefes aldı ''ULAN BEN ONU CAMİYE GÖTÜREN AKLIMI...'' yan masadaki hanımefendi bizi uzun bir küfür seansından kurtararak ''pardon, bakar mısınız?'' diye seslenince Anıl boğazını temizleyerek bir istanbul beyefendisi edasıyla ''geliyorum hanımefendi, kusura bakmayın lütfen'' diyerek siparişi almaya gitti. Biz Anıl'ın arkasından gülüşüp eğlenirken Anıl gözleriyle bizi adeta tehdit ediyordu.

Tam o sırada bu kafede bulunma sebebim olan ses kulaklarımı doldurdu. Önce gülümsedim, sonra ise kafedeki kalabalığın çıkarttığı ses yok oldu. Şuan sadece onu duyuyordum, gelmişti benim gitarist...






:)))

Ahh, can sıkıntısı insanlara neler yazdırıyor

Neyse ilk bölüm umarım sıkıcı olmamıştır

Büyük ihtimalle biraz kalır sonra silerim

sonraki bölümde GÖRÜŞÜRÜZ!!




YARA BANDIWhere stories live. Discover now