Chan öğle aralarında mutlaka gittiği bir hotteok satıcısı olduğundan bahsetmişti. Masasının başından kalkmadığına göre bu mesele üzerinde oldukça vakit geçireceğe benziyor.

Sonunda karakoldan çıktık ve içimde kalan soruyu gayet normal bir ses tonuyla sormaya gayret gösterdim. "Chan ile bu kadar ciddi ne konuşacaksınız?"

Omuz silkti Minho. "Az önce arkasındaki dolaptan araştırdığımız birinin dosyaları lazım olduğu için onları alıyordum. Arkasına geçtiğimde hızlıca bilgisayarın ekranındaki şeyleri atladı ama senin dairenin kamerasını izliyordu. Anlamadım, ne ara bu seri katil vakasına dahil edildi. Onu soracaktım."

"Anladım canım, belki sadece merak etmiştir?"

"Sadece dahil edildiğimiz vakalara bakarız Jisu. Diğerleri, kendi sorumluluğumuzdaki vakaları geciktirir. Çünkü bilirsin, vaka bu, başladım mı çözmeden bırakamazsın."

Kafa salladım. "Anladım canım." 

Gerçekten çok haklıydı. Bu vakayı sanki çok iyiymiş ya da başlarındaki kişiymiş gibi ben salmıştım Chan'in başına. O, bana iyilik yapmak için onca işinin arasında bununla da ilgileniyordu. Kendimi rahatsız hissettiğim için derin bir nefes aldım, göğsüme şişip oturan vicdanı biraz söndürmüştüm. Göğsüme binen yük omzumdakilerden daha ağırdı çünkü.

Minho elimi elleri arasına kilitlediğinde kafamı kaldırıp ona baktım. Yana doğru gülümsediğinde ben de gülümsemeden edemedim. "Canını sıkan ne Jisu? Son bir haftadır kötüsün."

Yalan söylemek zorunda hissediyordum kendimi. Elimi tuttuğunda heyecanlandığım, çok sevdiğim bu insana nasıl diyebilirdim ki "babamı yaralayan da onca cinayeti işleyen de sensin bence" diye? Elimde hiçbir kanıt yokken bir de...

Ona inandığımı söyledikten sonra zaten ne söylesem yalan değil miydi?

"Babam hala iyileşmedi ya canım ona çok sıkkın."

Elimi daha çok sıktı ama bu canımı acıtacak şekilde değildi. Teselli amaçlı gibiydi. "Merak etme, baban gerçekten iyi olacak."

"Umarım, canım."

Arabaya bindik ve kemerlerimizi bağladık. "Seni yemekleri çok lezzetli bir yere götüreceğim." dedi ve gülümsedim. "Umarım benimkilerden daha çok beğenmiyorsundur!"

Güldü. "Yok artık, yemeği yapanı kıskandım deme!"

Gülümsemeye devam ediyordum. Hiçbir şey demedim ve o elimi dudağına yaklaştırıp öptü. Ardından da arabayı sürmeye başladı. Götüreceği yeri merak ettiğim için biraz kendi iç savaşımdan kopabilmiştim. Önceden bir tanesine zor yetiştiğim iç sesim sanki ikiye bölünmüş birbirine zıt iki ses haline gelmişti. İç seslerimin kavgası da haliyle içimi kemirmeye başlamıştı. Her gün uyanır uyanmaz kendimi yorgun hissetmeye başlıyordum.

Bir yandan babamı düşünüyor, onun akıbetini merak ediyordum. Bir yandan da vakadaydı aklım hala, katilin kim olduğu meçhuldü.

Camdan dışarısını izlemeye başlamıştım. Camın dışında görünen gökyüzüne baktım. Derin bir nefes alıp kendimi rahatlatmaya çalışıyordum tabii ama bunu Minho'ya hissettirmeden yapmam gerektiği için derin bir nefes almak bile zorlaşıyordu.

Çok uzakta değildi sanırım geldiğimiz yer ya da ben düşünce havuzumda oyalanırken anlamamıştım vaktin nasıl geçtiğini. "Geldik hayatım."

...

Annemin yanına gittiğimde gözleri oldukça kırmızıydı. Kaç gündür az uyuyordu ama benim refakatçi kalmama izin vermediği için de bu uykusuzluk böyle süreceğe benziyordu. Minho ve ben de her akşam buraya geliyorduk. Minho annemin yanına oturup benden önce konuştu. "Bay Choi'de herhangi bir gelişme var mı?"

Annem başını iki yana salladı. Yoğun bakımdan çıkan hemşire "Bay Choi'nin ailesi siz misiniz?" diye sordu anneme bakarken. Annem kafa salladı ve hep beraber ayağa kalktık. "Eşiniz uyandı ancak bir süre daha yanına kimseyi almayacağız, korkmayın durumu iyi."

Üçümüz de hemşireye kafa salladık ve hemşire gitti.

Annem ve ben birbirimize sarıldık sımsıkı. Minho da bizi izliyordu. Annem sevinçten ağlamaya başladığında ben de dolu gözlerimi yumdum. Yumduğum için de minik minik yaşlar döküldü gözlerimden. Yanaklarımda gözyaşlarım tarafından çizilen yolu Minho baş parmağı ile bozdu. Elleri yanaklarımdaydı "Bak, iyi olacak demiştik." dedi. Gülümseyerek kafa salladım ve bu sefer Minho'ya sarıldım. Sımsıkı hem de. Minho ve ben birbirimizden ayrıldığımızda bu sefer annem Minho'ya sarıldı ve dudaklarından ilk kez duyduğum o kelimeyi söyledi. "Oğlum."

Minho şaşkınlık içinde benim gözlerimin içine bakarken annemin arkası bana dönüktü. Ama yine de annemin de ağlamakla gülmek arası bir surat ifadesi olduğuna emindim.

Yoğun bakım kapısından dışarı sedyede babamı gördüm. "Baban iyiymiş kızım duydun, yine gidin siz ben buradayım." Başımı iki yana salladım çünkü annem bu gidişle uykusuzluktan aklını kaybedecekti!

"Hayır, kesinlikle olmaz. Anne, iki gündür buradasın zaten!"

Annem elini omzuma koydu. "Jisu, sen beni dinle kızım. Kaç senelik eşim o, ondan uzakta uyku girmez zaten gözlerime.

Minho ile ben birbirimize baktık o an. Gerçekten aşk böyle bir şeydi demek ki.

Kafa salladım. Böyle bir durumda konuşmayı inada sürükleyip uzatarak annemi üzmek hiç istemiyordum. "Pekala, telefonlarımızın sesi açık her an arayabilirsin anne. Eğer bir şeye ihtiyacın olursa-"

"Biliyorum kızım, rahatına bak sen."

Sarıldım anneme sımsıkı ve yanağını öptüm. Yanağını öpmenin ardından "İyi geceler." dedim ve annem de gülümsedi bana karşı. "İyi geceler yavrularım."

Anaç davranışlarımın tam olarak kimden geçtiğini anladım o an. Daha uzun süre bile tanımadığı bir adama -sevgili olduğumuzu bile bilmeden- "oğlum" demeye başladı. Çalan telefonum ile birlikte telefona hızlıca baktım. Chan'in beni aradığını annem, ben, Minho yani hepimiz görmüştük. Telefonu açıp bir iki adım uzaklaştım. "Alo?"

Telefonun diğer ucunda duyduğum nefes alış ile gözlerimi kapattım. İçimden bir ses artık sona geldiğimi söylüyordu. "Jisu, katili buldum."

O an dizlerimin bağı çözüldü. Kim olduğunu çok merak ediyordum. Daha doğrusu içimden bir ses zaten son iki haftadır şüphelerimden yanılmamam gerektiğini söylüyordu. Birazdan bana Minho'nun katil olduğunu söylerse ne yapacağımı bilemedim, aklıma hiçbir seçenek de gelmedi tabii. Eğer Minho ise, o an öylesine aramış gibi mi davranmalıydım? Minho'nun katil olduğunu bildiğimi polisler gelene kadar belli etmemeli miydim? Aklım karmakarışıktı. Derin bir nefes aldım ve bana artık cevabı vermesi için ismini zikrettim. "Chan?"

Sonrasında da az önceden beri duymayı beklemediğim ama duymayı deli gibi istediğim cevabı duydum ondan.

"Katil Hyungsik."

red ;; lia + lee knowHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin