"Beni öldürecek misin?" diye sordu Steve,  elleri teslim olurcasına havadaydı ama bir eliyle kahvesini tuttuğundan dolayı tam olarak kaldıramıyordu. Hafifçe itekleyince, "Tamam, tamam, pekala, ama en azından nedenini bilmeyi hak etmiyor muyum?" diye tekrar şansını denedi.

Sorularını umursamadım, nasıl olsa birazdan cevaplarını alacaktı. Yakasından tutarak onu itekledim, Steve'in sırtı sertçe duvara çarparken acıyla inledi. Elindeki kahve de yere düşmüş, beton zeminin üstünde garip şekiller bırakarak akmaya başlamıştı. Bense kısa bir anlığına bu kadar güçlü itebilmeme şaşırmıştım fakat şaşırmaya zaman yoktu.

Siyah deri eldivenli elimin altında olan silahın hedefi Steve'in kalbi olurken yağmur da şiddetini iyice arttırmış, ikimizi sırılsıklam yapmıştı. Dudaklarıma değen damlalara aldırmadan, "Kişisel algılama," dedim ruhsuz çıkan bir sesle. Bir şekilde bu iş yarım kalacaksa bile bu adam beni gerçekten bir şeyler hissediyor olduğumu bilmemeliydi. "Üstlerim böyle emrediyor."

"Bir dakika," dedi korkuyla ellerini hala teslim olur gibi kaldırırken, kaşları biraz heyecan, biraz da korkuyla çatılmıştı. Kalp atışları yavaş yavaş 90'dan yukarı çıkmaya başlıyordu ve oldukça sık nefes alıyordu. Sık aldığı nefeslerinin arasından, "Üstlerin kim?" diye sordu.

"Kim olduklarının bir önemi yok. Onlar her yerde, evinde, işinde, beyninin içinde. Ve tabii, senin bilgi sattığını da biliyorlar." Ruhsuz bir gülümseme yayıldı dudaklarıma. Vicdan azabı çekiyordum belki ama kesinlikle karşımda duran adam için değildi bu, ailesi içindi. "Nasıl bilmesinler ki?" Onlar her şeyi bilirler. Tamam, bir çok şeyi.

"Bak, beni öldürme tamam mı?" diye yalvarmaya başladı. "Beni üstlerine götür, onlarla bir anlaşmaya varabileceğimizden eminim. Beni öldürmene gerek yok! Lütfen, bir ailem var, lütfen." En azından gururuyla ölümü kabul etmesini bekliyordum, başka birinin köpeği olmak için yalvarmasını değil.

Çaresiz bakışlarının ve teslimiyetle kalkmış elini umursamadan üstüne eğildim ve suratına silahın alt kısmıyla vurdum. Silah yüzünde hafif bir kesik açarak orayı kanatmış, Steve'i acıdan dolayı iki büklüm yapmıştı. "Başka birinin köpeği olmak için mi yalvarıyorsun!" diye sordum bağırarak, ben bu zincirlerden kurtulmak için ölümü bile göze alabilirken, o nasıl böyle boyun eğer, bu kadar alçalabilirdi?

Steve'e yaklaştım ve silahı kalbinin üstüne dayadım, Steve ağlıyor, yapmamamı söylüyordu ama duymuyordum bile, o kadar kızmıştım ki, eğer görevimin kılıfının bir parçası olmamış olsaydı onu direk beynine giden bir kurşunla hiç zahmet etmeden öldürürdüm. "Keşke biraz onurun olsaydı." dedim tükürür gibi. "Ve bu sefer, hayır, üzgün değilim. Çünkü köpeklere bu olur," diye de ekledim tetiği çekerken. "Ölürler."

Ve susturucu takılı silahtan çıkan kurşun, ince bir sesle havada yayılarak Steve'in kalbini delip geçti. Köpekler ölürdü, öldürülürdü. Fakat keşke o hayvanın adı kadar birine sadık olabilseydi, belki ben de o zaman bu kirli işe bulaşmamış olurdum, fakat unuttuğum bir şey vardı ki, dünyada pislik çoktu. Sayılamayacak kadar çok.

Gitmeden önce soyulmuş süsü vermek için Steve'in kimliğini, üstündeki her şeyi aldım. Son kez vücudunu taradığımda hiçbir yerde parmak izim görünmüyordu. Biraz kanlı bir çalışma olmuştu ama yine de tamamen temizdi. Yağmur damlaları betonu Steve'in kanına boyarken ara sokaktan çıktım ve karanlığın içinde kapüşonumu başıma geçirerek Steve'in cesedinden uzaklaştım. Dünyadan biri daha kaybolmuştu, katilinin ruhundan bir parça ile birlikte.

Geldiğim apartmanın önünde elimde çipimin kontrolünü sağladığım telefonla birlikte dururken, binaya tekrar bir göz attım. Olduğum yeri değiştirmiş, görevimi tamamlamış olmamdan dolayı da rahatlamıştım. Şimdi sıra Nathan'ı görmekteydi.

Kusurlu Mekanizmalar (ASKIDA)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora