"Jisu, daldın gittin yine?"

"Evet, dalmışım. Pardon. Hadi çıkalım, benim yüzümden gecikeceğiz!"

Beraber kapıyı açıp ayakkabılarımızı ayağımıza geçirirken merdivenlerden yukarı çıkan insana döndük ikimiz de. İki seferdir markette karşılaştığımız ve Minho'nun benden 'eşim' diye bahsederek yalan söylediği adamı görmüştük. "İyi geceler."

Minho ciddiyetle cevap verdi. "İyi geceler. Burada oturduğunuzu bilmiyordum."

"Bir süredir buradayım. Üç ya da dört gün oldu sanırım. Hemen üst katınızdayım."

Minho 'anladım' der gibi kafa sallamıştı. Adam bize tekrar gülümseyip yukarı çıkan merdivenlere doğru ilerledi. Minho kapıyı sertçe çekip üstten ve alttan kilitledi kapıyı. Beraber merdivenleri indik. Birkaç sıra merdiven ardından kapıya ulaşmıştık sonunda. Binadan dışarı çıktık ve Minho hiç beklemeden arabanın kilidini açtı. Ben ön koltuğa oturana kadar arkamda bekledi ve arabayı kilitledi. Evet, ön koltuktan şoför koltuğuna ilerleyene kadar kapıyı kilitledi.

Şoför koltuğuna oturdu arabanın kilidini tekrar açtıktan sonra. Emniyet kemerlerimizi bağladık birlikte ve bana döndü. "Katil."

Kaşlarımı çattım. "Anlamadım?"

"Katil bu adam Jisu. Hissiyatım bu yönde."

Gözlerimi büyüttüm. "Yani, beni arayan kişi üst katımızda mı?'

Derin bir iç çekti. "Kesin olmamakla birlikte öyle görünüyor."

Oturduğum koltuğa korkudan daha çok sindim. "Peki, nasıl emin olacağız?"

"Her adımını takip edeceğim; geçmiş, gelecek, şu an. İnan hiç fark etmez. Bakacağım her şeye."

Kafam karıştığı için biraz bedenimi ona çevirdim. "Peki buna iznin olacak mı?" Sorumun ardından başını hemen iki yana salladı. "Elimde yeterli kanıt olduğu anda da ona tutuklama emri çıkarttırmak için her şeyi yapacağım."

"Bu senin yetkilerinin dışında değil mi?"

"Yetkilerimin dışında ama olayda sen varsın ve bu beni bu olaya daha çok bağlar. Şimdi gitmemiz lazım artık. Yolda devam ederiz konuşmaya."

...

Bir ya da bir buçuk saat geçmişti ve ben hala Minho'nun masasının yanındaki masada oturuyordum. Bilgisayarı kullanmam yasak olmadığı için de gizli sekmeden Youtube üzerinden yemek videoları izlemeye başlamıştım. Bir çok tarif öğrenmiştim birkaç dakika sonra malzemelerini hemen unutacağım. Minho da yanımda yakın çevrede adı karışmış birileri olup olmadığına bakıyordu.

Changbin yoktu bugün, Minho'ya başka biri eşlik ediyordu. Tanışmamıştık hiç, zeki birine benziyordu. Minho'nun tanıştırması gerekirdi tabii ama zaten geç kaldığımız için vakit kaybetmemişti. "Chan."

Minho'nun söylediği isimden sonra az önceden beri baktığım -ve bunu fark etmediğim- çocuktan gözlerimi alıp Minho'ya döndüm. "Efendim?"

"Chan abi var bugün yanımda. Tanıştırmayı unuttum." Bu sefer daha sesli bir şekilde konuştu. "Tanıştırayım sizi, Chan abi. Jisu."

Eliyle bir onu bir beni göstermişti ve ardından Chan gülümsedi. "Merhaba, tanıştığıma memnun oldum." Gülümsedim ben de bu sefer. "Merhaba, ben de çok memnun oldum."

Chan, aklının karışık olduğu belli olan surat ifadesiyle Minho'ya soru yöneltti. "Yanlış anlamazsan Jisu, Minho, bu kız neden burada? Yani, demek istediğim şu: başı mı dertte?" Minho soruya karşılık kafa salladı ve benim cevap vermemi bekler gibi suskun halde bana baktı. "Bir katilin bir kurbanı öldürmesine şahit oldum ve o benim bu şahitliğimi biliyor. Bu sefer de konuşmamam için beni öldürmeye çalışıyor ama çok geç."

"Nerede nasıl tanık olduğunu bilmiyorum tabii ama neden polisi aramadın anında?"

"Çünkü katilin polis üniforması vardı ve kurbanı yanlışlıkla öldürmüş süsü verdi o an. Durdurmaya çalışırken kurbanı, nefessizlikten öldü kurban ve o, sanki yaptığından çok utanıyormuş ve pişmanmış gibi davrandı."

Chan kafa salladı. "Anladım. Yani sen sandın ki kurban aslında gerçek bir suçlu ve katil de onu sadece durdurmaya çalışan bir polis."

Kafa salladım sadece. "Minho, var mı aklında bir şüpheli. Yani, yakınsınız anlaşılan. Jisu'nun yanında yakaladığın herhangi biri var mı?" Minho Chan'in sorusu ardından kafasını salladı. "Abi, aslına bakarsan var." Chan ayağa kalkıp Minho'ya en yakın masanın sandalyesini alıp bizim masaya yanaştırdı. Ardından da masanın üzerinde duran telefonlarımızı kendi masasına koydu. Yanımıza getirdiği sandalyeye oturdu ve konuştu. "Anlat bakalım"

Telefonlarımızı neden uzaklaştırdığını anladığım için hiç inkar etmeden Minho'nun Chan'e anlatmasını bekledim. O gerçekten çok dikkatle dinliyordu ve bir yardımı dokunacakmış gibi bir hissiyat geldi o an.

Minho bütün şüphelerini bir bir ortaya dökerken bu iki adamın aslında sadece polis olduklarını ve bu işe dedektifleri de katmaları gerektiğini düşündüm. Ortada bir seri katil olduğu için -bu düşüncemden her ne kadar utansam da- ufak bir mahalle karakolunun halletmesi gerçekten de zaman kaybıydı.

Minho anlatmayı bitirdiği anda Chan, Minho'nun omzuna elini koydu. "Bak, amirle de aran iyi zaten, eğer bu davayı çözersen merteben çok artar. O yüzden sana yardım edeceğim."

"Ama abi, o zaman haksız-"

"Hayır, sen orasını düşünme. Ben gerçekten kendi pozisyonumdan çok memnunum. Hem çok da rahat, maaş da gayet yeterli."

Chan'in bu düşünceli hareketine karşılık gülümsemeden edemedim. Gerçekten çok düşünceli bir davranıştı onunkisi. Chan yerine geri dönüp telefonlarımızı bize teslim etti ve yerine oturdu. Hemen ardından da üstü başı dağınık, alkol kokan, saçları yolunmuş iki adam içeri girdi. Girdikleri gibi de işaret parmaklarını birbirlerine uzatıp aynı anda bağırdılar. "Şikayetçiyim!"

Sonra yavaşça birbirlerine bakıp tekrar -oldukları yeri unutarak- kavgaya tutuştular. Minho ve Chan ayırmak için yanlarına ilerledi hızlıca ve ben olduğum yere sinip izlemeye başladım.

Belli ki bu gece eğlenceli olacaktı.

red ;; lia + lee knowWhere stories live. Discover now