16. Bölüm

15 3 4
                                    

Bir süre daha Güneş'le beraber çocukluk odasında kalmaya karar vermiştik, keza huzursuz anıların varlığı ve Güneş'in üzerimde çıkarttığı (ve benim işime yarayan) öfkesi biraz olsun dinmiş gibiydi. Beni tutuyordu, orgazmımın vücudumu bir pelteye çevirmesinin ardından düşmemek için ona doğru yaslanmıştım. Beni bir kere daha öptü, daha sonra yüzünde hüzünlü bir gülümsemeyle gözlerimin önüne düşmüş bir tutam saçımı kulağımın arkasına yerleştirdi.

Başını yana eğerek sordu. "Güzel miydi?" 

Kızarmış yanaklarımın daha da kızarmasına engel olamadım ve her seferinde beni kontrol edişine, her seferinde verdiğim cevabı verdim; gözlerimi devirdim. Utancımın beni bir ergen kız çocuğuna dönüştürmesine izin veriyordum.

Bana bu kadar uzun süre dokunuyor oluşunun verdiği heyecan kalbimin hızla atmasına, nefes alışverişlerimin bir iç çekişe dönüşmesine neden oldu. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde bu alışık olmadığım anı durdurmak istedim ve omuzlarını sıkıca tutan ellerimi aşağıya, kollarının üst kısmına indirip kendimi toparlamak adına ondan destek aldım. Ben de bir şeyler yapmak istiyordum, bana dokunduğu gibi ona dokunmak istiyordum ancak cesaret edemedim. Bir seferinde ona dokunduğumda, elimdeki sertlik beni ürkütmüştü ve ne yapacağımı bilememiştim. Hâlâ bilmiyordum.

Bana destek olmak için belimden tutarak sırtımın duvarla olan bağlantısını koparmama yardım etti. Odanın ortasına kadar geriye doğru adımlarken ellerim hâlâ kollarındaydı ve adımlarım onunkileri takip ediyordu. Bir an beni bırakmadan önce dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu, daha sonra odadan çıktı ve ardından dış kapının çürümüş menteşelerinin sesi eve doldu.

Evden dışarıya adımlamadan ve arabaya doğru yürümeden önce son bir kez evin içerisinde etrafa bakındım. Evin içindeki sessizlik ve terkedilmiş odaların hüznü, ruhumda bir ağırlık yaratmıştı. Evi ezberlemek, her detayını aklımda tutmak istedim. Burası Güneş'in çocukluğunun aralanmış kapısıydı keza. Ancak, bu kadar kısa bir sürede başarabileceğimi düşündüğüm bir şey değildi bu.

Arabaya doğru yürüyüp kapısını açarak içeriye yerleştirdim bedenimi. Güneş, arabayı çalıştırdı. Yol boyunca hiç konuşmadık. Yalnızca benim bakışlarımın delip geçiciliği ve Güneş'in yoldan ayrılmayan gözleriyle devam ettik. O yola bakıyor, ben ona bakmaktan kendimi alamıyordum. Aniden, Nezim'in evinde lavaboya gidişimin bana kazandırdığı kağıt parçasının eteğimin beline sıkıştırıp gizlemiş olduğum aklıma gelmişti. Ancak, Güneş'e hemen söylemedim.

Aramızda oluşan yeni bir iletişim dilinin bana kazandırdığı özgüven ve cesaretle söylemek istediklerimi aklımda toparlamaya çalışıyordum.

"Seninle bir anlaşma yapmak istiyorum, Güneş."

Güneş'in yola kitlenmiş bakışları bir an benimkileri buldu, "Söyle, güzelim."

"Sıla'ya haber vermeme izin ver."

Çok keskin bir şekilde, "Hayır," dedi.

"Güneş," diye devam ettim ısrarlarıma, keza onları kurtarmanın bir yolu olmalıydı. Yoksa yaptıklarımın hiçbir değeri kalmayacaktı kendi gözümde. "Sıla'ya haber vermeme izin ver. Sevgi daha çok küçük. Ya Sıla? Sence de çok acı çekmedi mi?"

Güneş, kaşları çatık bir şekilde başını iki yana sallıyordu. "Onun da yok olmak isteyeceğine eminim," gözlerindeki duygu yoğunluğu sönmüştü, şimdi öfkeliydi.

"Onlara bir seçenek sunmak zorundayız." çaresizliğimin sesimin tonuna yansımasını aldırmadım. "İnsanlığını kaybetmene seyirci kalmayacağım."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 29 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Sücun || Günah Şehri SerisiWhere stories live. Discover now