9- Güzel ile Çirkin

Magsimula sa umpisa
                                    

Ben işimi bitiremeden, daha salatalıkları doğrarken kapıda göründü Ali. Hızlıca gülümsedim arkamı dönüp. "Günaydın." dedim sırıtırken.

Kar maskesini değil, kumaş maskeyi taktığından salaş bir görüntüsü vardı. Siyah, sporcuların dar kazaklarından giymişti ve tüm üst vücut hattı ortadaydı.

Göğüs kasları dahil.

Bol gri eşofmanını yukarı çekerken hâlâ kapı kirişine yaslanmış, gülümsüyordu. Yeşil gözleri kısılmıştı. "Günaydın." dedi rahatça.

Gülümsemem uzun sürmedi. Gözlerinin beyazı kan toplamıştı. Topallayarak bir sandalyeye otururduğunda kaşlarım otomatik olarak çatıldı. "Bu kadar yetenekli olduğunu bilmiyordum."

"Neyin var?" diye sordum dediğini duymamazlıktan gelerek. Omuz silkti rahatça. "Romatizma." diyerek kestirip attı.

Başımı tüm mutfağa dolan güneş ışığına çevirdim. Bu havada ne romatizması? Bir şey demeden önüme, salatalıklara, döndüm. Hepsini dilimleyip masaya döndüğümde Ali çoktan çatalına krebi batırmış, bol bez maskesinin altına sokmuş yiyordu.

Tabağı masada boş bir yer açıp koydum, karşısına gelecek şekilde oturdum. Bende bir krep aldım önüme. "Romatizmanın olması için doğru bir hava gibi değil sanki?"

"Her ayda bir oluyor ağrılar. Önemli bir şey değil." dediğinde başımı aşağı yukarı salladım. Oysa yürürken belliydi. Sorun her neyse bacaklarında değildi. Basamıyordu yere. Ayaklarının altındaydı arıza.

"Bahsetsene biraz kendinden." dedim domates dilimini ekmeğimin arasına koyup, üstüne yumuşak peyniri  sürerken. "Ne anlatayım?"

"Bilmem. Hakkında her şey olur." dediğimde kısa bir an düşündü. Düşünürkende boş durmadı, ağzına zeytin attı. "Yani pek bir şeyim yok anlatacak. Normal insanım herkes gibi."

Bu, pekte ünlü seri katile yakışacak bir cevap gibi durmuyordu. "Arkadaşlarından bahset, hobilerinden, fobilerinden... Aklına ne geliyorsa. Normal şeylerde olur."

Yanındaki duvara yaslandı bulunduğu sandalyede. Ayaklarını masanın altından çıkardı, kenarda kaldı. Sandalyeye yamuk oturuyordu yani. "Hmm..." diye bir ses çıkardı. "Sanırım yemek yemeyi çok sevmiyorum. Pilav dışında tabii. Pilava bayılırım. Özellikle etli. Ne kadar yersem de doymam."

Başımla onayladım. "Pilavı elle mi yiyorsun?" diye boş bulundum. Yemin ederim, o an onu düşünmüyordum bile. Hepsi Batı'nın Lehep'i kötülemek için olan ırkçı söylemleri yüzündendi. Aklıma girmişti işte.

"Ne?" dedi anlamayarak. Omuz silktim önemli bir şey değil der gibi. Ama merak oluşmuştu şimdi. Karşımda istemsizce elle yemek yiyen, bileklerinden yağlar akan bir adam belirdi. Şahsen istemezdim.

"Pilavı neyle yiyorsun?" diye sordum dünyanın en ciddi sorusu şeklinde. Sorunun önemini anlamadığı için gerilmişti. Ciddiyetime eşlik etti. Sonunda da "Kaşıkla." dedi. "Neyle yemem gerekiyor?"

Başımı iki yana salladım gülümserken. "Doğru. Devam et lütfen."

"Arkadaşlarım... Sahra var. Arkadaş gibiyiz sanırım. Ulaşımda yardımcı oluyor."

"Motorcu kız mı?" diye sordum. Adının farklı olduğunu düşünmüştüm. Alelacele telefonla konuşurken başka bir kadının adını söylüyordu sanki. "Evet." dedi elindeki çatalı masaya bırakırken. "Başka bir kız arkadaşın var mı?"

"Yok. Erkekte yok. Geriliyorum insanların olduğu yerde." dedi. Bacaklarını ovuyordu çaktırmadan sorun her neyse. "Zaten gündüzleri dışarı çıkmam ben. Geceleri de anca iş için. Arabayla kırk dakikalık bir yerde market var. Oraya gidiyorum."

Kod Adı: LEHEPTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon