Bölüm Kırk | Güzel Yalanlarla Yaşar ve Ölürüz*

En başından başla
                                    

Dar koridor bitinceye dek yalnızca nefes ve su sesleri arasında yürüdük. Kolları iki yana düşmüş Asiye Hanım'ın hayatı, yaşamını bitirmeye çalıştığı adamın ellerindeydi. Koridoru bitirip girişe çıktığımızda yükselen sesleri yeni yeni duymaya başlamıştım.

Kucağında annem ve peşinde benimle birlikte ışığa çıkan Sarp'ı, bitap haldeki Efsun Hanım karşıladı. Suların aktığı merdiven basamaklarından aşağı inerken darmadağındı. Nefes nefese adeta yüzyıllık bir uykudan uyanmış gibi sersemlemişti. Bizi gördüğü ilk anda ise tepkisiz kalarak ne kadar kötü durumda olduğunu ispat etti. Neredeyse yarım dakika suratımıza bembeyaz bir yüzle bakakaldıktan sonra sesi duyuldu.

''Ne oldu burada?''

''Anlatmaya vaktimiz yok.'' dedi Sarp. ''Müjgan kendine geldi mi?''

Efsun Hanım, kısmen şok içindeki bana ve Asiye Hanım'ın hareketsiz bedenine baktı. ''E-Evet... Evet, üst katta. Acele edin o zaman.''

Belirli bir kısımda etrafımda dönen olayları, gördüğüm insanları, geçtiğim koridorları hatırlamakta güçlük çekiyordum. Kendimi yalnızca Sarp'a görünmez bir iple bağlı gibi onun peşinden giderken ve hiç konuşmazken buldum.

Bir rüyadan silkelenerek uyanır gibi gözlerimi açıp kapattığımda meclise ilk geldiğim o ılık yaz günü, Efsun Hanım ve Müjgan'ı gördüğüm ilk odadaydık. Henüz sular bu odayı ele geçirmemişti. Sarp, Asiye Hanım'ı sert zemine yatırıp geri çekildiğinde beyaz üstüne bulaşan kanları gördüm. Öylece ayakta dikildiğimde birkaç dakika sürecince konuşulanlar kilometrelerce uzaktan gelir gibiydi. Ne söylediklerini anlayabildim ne de duyabildim.

''Ahsen? AHSEN!''

Kadın sesinin bağırışıyla yerimden oldum. Tam karşımda durduğunu bile fark edemediğim Efsun Hanım'ın gözlerinden alevler çıkıyordu.

''Kendinde misin?''

Birkaç defa gözlerimi kırpıştırdım ve yüzümü ovaladım. ''E-Evet...'' derken adeta sesim bana ait değildi.

''Bence değilsin. Ne oldu, Sarp? Sen anlat.''

Sarp vakit kaybetmeden önce benim yanıma geldi ve kolumu tuttu. Müjgan'ı ise o anda annemin baş ucunda otururken görebildim. Sanki yüzyıllardır görmemiştim ve yeniden tanışıyor gibi yabancıladım.

''Asiye Hanım, Ahsen'i tuzağa düşürmeye çalıştı.'' dedi gözleriyle görmediği halde bana olan güveninden ödün vermeden. ''Ben üst katta Ferit Bey'in yanındaydım bu nedenle göremedim ama sanıyorum ki Ahsen kendini savundu.''

Bana baktığında doğruluğunu onaylamamı veya onaylamamamı beklediler.

''Öyle mi oldu?'' dedi Efsun Hanım ve arkasını dönüp yerdeki anneme baktı. ''Bu kadın...'' derken kelimeleri seçmekte güçlük çekiyordu. ''Bu kadın ne yapmaya çalışıyor? Nasıl yapabiliyor bunları? Nasıl vicdanı el veriyor? Beni öyle güzel ikna etti ki kendimi aptal gibi hissediyorum!''

''Siz ne zamandır uyuyorsunuz, Efsun Hanım?'' dedi Sarp.

''Yanılmıyorsam bir gündür.'' dedi. ''Ona izin verdiğim kısacık sürede her birimizin yatak odasını bir cadı çemberi içine aldı. Ne uyanabildim ne de güçlerimi kullanabildim.''

Vücudundaki ağırlıktan hala kurtulamamış olmanın verdiği güçsüzlükle silkelendi. Yerde öylece duran ve hala tam olarak kendine gelememiş Müjgan kafasını kaldırıp bize baktığında gözleri küçücük kalmıştı.

''Ne yapmam gerekiyor?'' dedi çaresizlikle. ''Gerçekten ölmemesini mi istiyoruz? Anlamadım, ne yapayım?''

Bu sorunun bende yaratacağı tokat etkisine ne yazık ki hazır değildim. Bir insanın annesi için bu sorunun sorulması mı daha acı vericiydi yoksa buna gerçekten bir cevap verilmesinin beklenilmesi mi?

Fırtınalı Gecede (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin