"Size inanamıyorum! Gidin kendi heriflerinizin yanına." diyerek ayağa kalktı ve mağaranın girişine doğru bir adım attı. Hızlı hızlı ilerlerken Jasper'a çarpınca Bloom tekrar bir kahkaha patlattı. Amber hızla yürüdüğü için hızlı çarpmıştı. Bu yüzden az kalsın düşecekti ki Jasper onu tuttu.

Ben ve Bloom bu sahneyi gülerek izlerken Amber Jasper'ı itti. "Önüne bak Moruk!" dedi ve koşarak mağaradan çıktı.
"Yeşilbaş." diye mırıldandı ve yanımıza geldi.

"Günaydın." dedi Bloom'un yanına otururken.
"Kovdular mı seni?" diye sordu Bloom.
"Sorma ya." dediği sırada içeri Matthew girdi. Matthew'i gören Jasper hızla ayağa kalktı.

"Ay benim bebeğim gelmiş!" diyerek Matthew'in yanına gitti. Matthew ızdırap içinde Jasper'a baktı.
"Ne bebeği oğlum?"
"Bebeği sevmiyorsan sana güzelim derim." Matthew güldü.
"Bende 'güzelin miyim gerçekten yaaaa!' mı diyeceğim? Oğlum anladık sevgilin sana pas vermedi. Ben ne yapabilirim?" Jasper kaşlarını çattı.
"Sevgilim kim?"
"Amber."

Jasper yüzünü buruşturdu.

"Midem bulandı. Kusacağım şuan." Elini kalbine götürdü. "Valla kalbime indi. Hatta kalbim de değil her yerime indi. Ölüyorum galiba." Ellerini ceplerine koymuş tüm karizmasıyla ortama giren hayatımın anlamı  Salver'ım girdi.
"Amber'a aşkından mı ölüyorsun?" Jasper sesli bir şekilde ofladı.
"Öleceğim sanırım. Ciddi ciddi öleceğim!" diyerek arkasını dönmüştü ki Amber ile çarpıştı.

"Çekil be şuradan kör müsün?" dedi ikisi de aynı anda. Amber oflayarak Jasper'a omuz atarak yanımıza geldi.
"Hareketlere bak! Yeşilbaşım demiyor." diye mırıldanarak dışarı çıktı. Bu ikisini yıllar sonra ellerinde çocuklarıyla mutlu bir aile tablosu içerisinde görüyordum.

"Ben kahvaltı hazırlayacağım." diyerek yanımızdan ayrıldı Bloom. Salver ve Matthew yanıma oturdu.

"Gloria gerçekten oradan kurtulur mu? Yani kaçabilir mi?" diye sordu Matthew. Başımı salladım. "Gloria orasını biliyor. Ayrıca onu orada tutan tek şey kardeşiydi. Ama onu Mia kurtardı." dedim.
"Mia? O erkekti değil mi?" Matthew'in sorusuna başımı salladım.
"Evet. Zorla saraya alınıp soytarılık yaptırıyorlardı."
"Luis ailesi şaşırtmadı. Adamların kanlarında var şerefsizlik." diye mırıldandı Salver. Güldüm. Komik miydi? Değildi. Sinirim bozulmuştu.

"İstesek onların ülkesini anında alırız. Neden yıllardır babam olacak adam hareket etmiyor?" diye sordu Matthew. Salver başını iki yana salladı.
"Olmaz. Cadılar tarafından korunmak için kendi ülkemizde de asker bırakmalıyız. Ayrıca en ufak karışıklıkta cadılar bizi bitirir." İkisinin konuşmasına bende katıldım.
"Luis Krallığı daha çekirdekten yetiştiriyor. Daha küçücük çocukları sabahın köründe koşturuyorlardı." Salver başını salladı. "Onu bizden çaldılar işte. Ancak bizim tek farkımız kızların da eğitilmesi. Hem biz zorla değil çocukların isteğine göre onları eğitiyoruz."

"Ve bu şekilde kendi isteğiyle onları eğitmemiz her yönden daha iyi. Bir kere istekle dövüştükleri için daha başarılı oluyorlar. Örneğin zorla eğitilmiş on asker ile kendi isteğiyle eğitilmiş beş askeri savaştırsak beş asker kazanır. Bu mantıkla çocukları eğitiyoruz." diyerek Salver'ın düşüncesini tamamladı Matthew.

"Matthew oltalar takıldı yardım eder misin?" dedi Jake. Matthew başını sallayıp ayağa kalktı ve Jake'nin yanına gitti.

"Sen çocuklarını nasıl eğiteceksin?" diye sordum. Çenesini ovuştururken gülümsedi.
"Annesi nasıl eğitmek isterse."
"Yaa." Kaşlarını çattı.
"Ne? Üstüne mi alındın? Ya sen değilsen?" Güldüm.
"Evet!" Durakladım. Son cümlesi yeni kulaklarıma gelmişti sanki. "Salver seni öldürürüm!" Diğerlerine baktım. Hepsi bize arkasını dönmüş işleriyle ilgileniyorlardı.

Ormandaki Avcı 1: Vampir'in Aşkı (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now