BEŞİNCİ BÖLÜM

Start from the beginning
                                    

Meri, ikizinin tutuşundan kurtuldu ama bana doğru bir adım daha atmadı. Aramızda fazla mesafe olmamasına rağmen bana dokunamazmış gibi geliyordu. Onu tutan başka bir şey vardı sanki. Sonunda burnundan soluyarak kapıya döndüğünde kardeşine başıyla dışarıyı işaret etti ve öfkeyle soluduğu nefesinin ardından mırıldandı. "Manyak mıdır nedir. Delirmiş iyice kafasının içinde konuşa konuşa kendiyle..."

Soğuktan telefonum çalışmayı reddederek kapandığında arka bahçeden kalkan servislere doğru yürüyordum ama etrafta herhangi bir araç yoktu. Ukte, Kalp Damar Cerrahisi'nden kontrol randevusu alıp öğleden sonra okuldan çıkacak günü bulmuştu ve şimdi de servisler ekstrem hava şartları yüzünden erken kalkıyordu. Yeni yılın en berbat günü için şimdiden elimde bu kadar fazla seçenek olması beni korkutmuyor değildi.

Siyaha yakın koyu kestane saçlarımın üzerine düşen kar tanelerini izlerken, ayak bileklerime kadar yükselen kar tabakasının üzerine basarak soğuğa alışmaya çalıştım bir müddet ama öksürmeye başladığımda, gerekirse aileden birini, herhangi birini arayıp beni buradan çıkarması için yalvarmam gerektiğinin yavaşça farkına varıyordum. Hastalanamazdım, eğer hastalanırsam çok ağır geçireceğimi ve haftalarca yataktan çıkamayacağımı biliyordum; okulun son döneminde böyle bir aksaklık tolore edilemezdi ve en iyi ihtimalle sınıfı tekrar ederdim.

Sınıfı tekrar falan edemezdim. Ama o zaman sahip olacağım not ortalamasıyla, üniversitelere geçiş sınavında potansiyelimin en üst seviyesinde bir puan alsam bile hedeflediğim okullardan birine tam burslu giremezdim. Tam bursu geçebilirdik, direkt giremezdim.

"Tüm bu şovun nedeni damarlarında akan Rus kanıysa cesaretini sosyal medyada göstermeni tavsiye ederim, kendini buz banyosuna yatıran güzel kızların aldığı etkileşim yüksek oluyor," dedi tanıdık bir ses, tınısı midemden bacaklarıma kadar yayılan bir zehir salgılıyordu sanki. "İstikrarlı olursan kariyer yapabilirsin hatta."

Kollarımı birbirine bağlamış öylece, botlarımın ucuyla karları tekmeliyordum ki durdum. Birkaç saniye yalnızca kalbimin atış sesi doldurdu kulaklarımı. Güm. Güm. Güm. Kar bile nazikçe yağarken üzerime, birkaç metre arkamda dikildiğini tahmin ettiğim kişinin insafı yoktu. Benimle dalga geçiyordu. Sanki bahçede, üzerimde yalnızca ince okul ceketi ve eteğimin altında incecik bir çorapla dikilmek tamamen benim tercihimmiş gibi.

Omzumun üzerinden ona doğru döndüğümde dünyanın beyazlığı, Gazel Hanvezir'in karanlığını yok saymayı imkânsız kılıyordu. Okul formasının üzerine giydiği uzun, siyah kabanı; kumral saç tellerine düştüğünde saçlarının rengini koyultan kar taneleri, ve soğuğa rağmen oldukça canlı görünen gül kurusu dudakları vardı. Yazdan kalma bronzluğunu çoktan üzerinden atmış teninin beyazlığına bakıyor ve bir film sahnesi görüyordu insan.

Christopher Nolan'ın çektiği türden, konusu anlaşılmaz bir film. Çünkü Hanvezir ve onun gibilerle ilgili sorun buydu; o hoş yüzlerinin ardında kafataslarının içine yerleştirilmiş güzel beyinleri ne planlıyordu, ne düşünüyordu, ne istiyordu bilemiyordunuz. Ama onlar sizden almayı iyi bilirlerdi. Alır, alır, alır ve alırlardı. Verebileceğiniz hiçbir şey kalmayıncaya dek.

Nihayetinde sıkılıp bir başkasına geçene dek.

Ellerimi okul ceketinin içine soktum ve vücudumu tamamen ona çevirerek dik bir şekilde durdum karşısında. Cevap vermedim. İstesem de veremezdim, telefonum çalışmayı reddediyordu.

Gazel birkaç saniye bakışlarını soğuktan kızarmış yüzümde, kirpiklerime ve saçlarıma düşen kar tanelerinde gezdirdi. Ardından uzun bacakları sayesinde attığı iki adımın ardından tamamen karşımda dikiliyordu. Uzun boyu sayesinde yüzüne bakmaya devam etmek için başımı kaldırmak zorunda kalmıştım, geniş omuzları sayesinde muhtemelen onun arkasından bu tarafa bakacak herhangi birinin benim varlığımı fark etmesini tamamen engelliyordu.

SERÇELER AĞLADIĞINDAWhere stories live. Discover now