26-Yol Kaderimiz Oklar Seçimimiz

Start from the beginning
                                    

Çok şükür ki daha o kadar delirmemiştim.

Sonuç olarak koskoca bir haftanın sonunda nihayet ikimiz de daha iyiydik ve okula gitmeye karar verebilmiştik.

Üniversite derslerimi aksatmıştım ama projelerimi tamamladığım için kafam biraz daha rahattı. Okuldan tanıdığım ve aynı dersleri aldığımız birkaç kişiden de gitmediğim günlerin notlarını almış ve boş zamanlarımda ders çalışmıştım.

O yüzden aşırı açığım olduğunu düşünmüyordum. Düzenli ders çalışan biri olduğum için kaçırdığım dersler bana fazla zorluk çıkarmıyordu. Bu dönemin konularını üstten bir kere bitirmiştim zaten.

Okula Jungkook'la birlikte gelmiştim fakat sonradan benim dersliğime gitmem gerektiği için ayrılmıştık ve şu an kendisinin nerde olduğunu bilmiyordum. Ben ise kampüsün  bahçesinde oturmuş kaçırdığım konuların tekrarını yapıyordum.

Şu bir haftanın mutluluğu vardı hala üstümde. O yüzden ders çalışmak bile ayrı güzel geliyordu.

Yakınımdan gelen tanıdık bir alfa kokusuyla kaşlarım çatılırken üzerime düşen gölgeyle birlikte bakışlarımı dibimde dikilen Bogum'a çevirdim. Elini hafif kaldırarak gülümsemiş ve sevimli bir şekilde "Selam." demişti.

Aşırı mutluydum ve şu an moralimi bozmasını hiç istemiyordum.

Bu yüzden de gözlerimi devirip onu görmezden gelerek etrafa yaydığım eşyalarımı toplamaya başlamış ve bu sırada da "Seninle hiç uğraşamam şu an Park Bogum." demiştim umursamaz ve soğuk bir ses tonuyla. Yüzümde mimik oynamıyordu. Bu çocuğa ısınamıyordum. Bu durumda Jungkook'un da etkisi vardı elbette ama kendim de ısınamıyordum bir türlü. Dediğim gibi negatif bir enerjisi vardı, sanki gözleri nereye değerse kötülük oraya dağılacak gibiydi.

Söylediklerimden sonra hayretle gülmüş ve eliyle dudağının kenarını kaşırken "Sakin ol. Sadece konuşmak istemiştim. Ne bu agresiflik?" demişti alaylı bir ses tonuyla.

Biz de çok hevesliydik zaten seninle konuşmaya.

Kollarımı çaprazlarken derin bir nefes alarak "Konuşacak bir konumuz yok bizim. Kendi safına adam arıyorsan benden uzak dur. Senin safına geçmeyi düşünmüyorum." demiştim.

Dudaklarını birbirine bastırarak gülerken yanımıza doğru gelen Doyeon kollarını iki yana açmış ve "Vay canına, şu işe bak ki gözde alfamız da buradaymış." demişti gülümseyerek.

Onun da gelmesiyle iyice bunalırken onları umursamayarak Doyeon'un yanından geçip gitmeyi planlamıştım fakat Doyeon kolumdan tutup beni durdurduğunda dişlerimi sıkarak bekledim. Keskin gözleri gözlerime değerken "Eğer bugün okuldan sonra bizimle gelirsen neden bizim safımızda olman gerektiğini ve Jungkook'un gerçek yüzünü sana gösteririz." Demişti.

Jungkook'un gerçek yüzü mü? Hadi ama bu tür şeyler artık klişe değil miydi? Yeni taktikler denemeleri lazımdı. Şayet şu bir haftada Jungkook'u onlardan daha iyi tanıdığıma yemin edebilirdim. Yaptıkları güç savaşında da her şeyin karşılıklı olduğuna emindim. Jungkook bir şeyler yapmışsa bile bu, onlar hak ettiği için yaşanmıştır.

Sözlerini tamamladığında alayla gülerek bedenimi ona doğru çevirmiş ve yüzümü yüzüne yaklaştırıp "Onun neler yaptığını ve neden yaptığını bizzat kendisinden dinledim zaten. Başkasından dinlememe gerek yok." demiştim.

Holy SpiritOn viuen les histories. Descobreix ara