1. Bölüm - Mavi Gözlü Yabancı

102 9 45
                                    

''Eskiden beni bir başlık gibi okurdun, artık benim olmama sebebin de bu.''

20 Mayıs 1920

Bara adımımı attığım anda kulağıma dolan canlı müzik, alkol kokusu ve tüttürenlerin pipolarından sızan koku ile burnumu kırıştırarak yakamı düzelttim, güzel bir gün olacağa benziyordu.

İnsanların boynunda atan damarın ritmik sesi kulağımı doldururken dilimle dudaklarımın üzerinden geçtim, bir zavallıyı çevirip boynuna dişlerimi geçirmemek için zor duruyordum. Gözlerimi etrafımda dolaştırarak geniş koltuklardan birine kendimi attım ve yayılmamak için dik oturdum, ne de olsa centilmenler böyle davranmalıydı, değil mi?

Minik kadehlere dolan şampanya şelalesini izlerken ağzım kurumuştu fakat bunun kandan mı yoksa canımı çektiren şampanyadan mı olduğunu bilmiyordum. Kan her zaman beynimde daha galip geldiği için ani bir kararla ayaklandım ve tepsiyle yanımdan geçen görevliden çevik bir hareketle şampanyamı alırken görevliyi de yanıma çektim. Şaşkın bir şekilde bana bakan görevliyi görünce dudaklarım yukarı kıvrıldı, göz temasımızı bozmadan konuştum, ''Şimdi sessiz olacaksın ve o sıcacık kanın ağzımdan içeriye akarken uslu uslu oturacaksın.''

Cümlem biter bitmez adamın göz bebekleri küçülürken bir anda büyüdü ve bana kafasını salladı. ''Kolunu uzat.'' dememle beraber adamın uzattığı kolunu kavradım ve koluna odaklandım, kim bilir kanı ne kadar tazedir diye düşündüm.

Bu düşüncemle dişlerimin kökünden uzaması bir olurken gözlerimin altında beliren damarlarla beraber dişlerimi adamın koluna biraz vahşi bir tavırla geçirdim, daha doğrusu geçirdiğimi sandım fakat bu kol, görevlinin kolu değildi.

Neyse, diye içimden geçirerek kanı doyasıya içmeye başladım; sonuçta kan, her yerde aynı kandı değil mi? Tabii bazı kan grupları tatsız, bazıları ise bayat olsa da şuan galip gelen açlığımdan dolayı bu kriterlerimi düşünmeyecektim. Tam o sırada aklıma bir soru geldi, kanını tüketmem için kolunu uzatan aptal da kimdi? Evet, aptal diyordum çünkü kimse durduk yere, ''Al da kanımı iç.'' demezdi.

Düşüncelerim kafamda birikmeye devam ederken gözlerimi saf bir merakla yukarıya çıkardım, daha önce hiç bu kadar güzel bir kan tatmadığımı yeni yeni fark ettim. Tam o sıra gözlerim mavileriyle kesişirken bu yakışıklı adamın kanını bu kadar özel yapan şeyi merak ettim, o kadar kan tatmıştım ama hiçbiri bu kadar güzel değildi, abartmıyorum bakın. Merakım iyice büyürken adamın, kolunu dişlerimden çekmesiyle toparlandım ve elimin tersiyle ağzımı silerek sarışın yabancıya baktım.

''Sen de kimsin?'' cümlesi dudaklarımdan havaya karışırken garip bir gülümsemeyle bana baktığını fark ederek kaşlarımı çattım, komik olan bir şey mi vardı? ''Komik olduğumu düşünmüyorum, sana kim olduğunu sordum.'' derken adamın gözlerinde oluşan tehlikeli parıltılara dikkat kesildim. Adam, yavaş hareketlerle cebinden çıkardığı mendille kolundaki kurumuş kanı temizlerken gözlerini gözlerime çevirerek konuştu. ''Bu kanı içmek için tüm dünya birbiriyle yarışıyor ama sen söyleniyorsun, kim olduğumun ne önemi var?''

Bu cümleyi o kadar basit bir şeymiş gibi söylemişti ki rahatlığına inanamadım. Zaman kaybetmeden ayaklanıp karşısına dikildim, belki de kanı sarhoş etmişti çünkü insan olmadığını tahmin etmiştim; belki de beni tuzağa düşürecek ve dayanıksız olduğum bir zaman öldürmeye kalkışacaktı.

Aklımda türlü şeyler dolanırken aklımı okumuş gibi güldü ve elini omzuma yerleştirdi. ''Hayır, seni öldürmeyeceğim, en azından şimdilik.'' Kurduğu cümleyle zihnime sızdığını anlarken gözlerimi kırpıştırdım, zihnimde onun varlığını bile hissetmemiştim, bu kadar kolay zihnime girmesi ise sinirimi bozmuştu.

Bir an elim mavi gözlü yabancının yakasına giderken onu ittirdim, belki de aptallık yapmıştım fakat hayır, o bundan zevk alıyor gibi gözüküyordu. ''Sana kimsin demiştim, zihnime girmekte bir sakınca görmüyorsun fakat adını söylemekten kaçınıyorsun, yoksa korkuyor musun?'' alaycı bir şekilde dudaklarımdan dökülen cümleyle beraber karşımdaki adam sanki hayatında duyabileceği en komik şeyi duymuşçasına bir kahkaha patlatmıştı. Bir an duraksayarak onu izledim, kahkahasının içinde bile sanki anlamlandıramadığım şeyler vardı, tehlike gibi.

Ne zaman olduğunu bilemediğim bir şekilde kendimi onunla yan yana locada oturur vaziyette bulmuştum, onun gözlerini ise keyif parıltısı kaplamıştı. Tam bir şey söylemek için dudaklarımı kıpırdatmıştım ki bana doğru dönmesiyle dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerine baktım.

''Bu gece bana soru sorma, kim olduğum neyi değiştirecek ki, sadece bir etiket işte.'' diyerek omuz silkmesiyle boşvermeye karar vererek elimdeki şampanyayı yudumladım, kan kadar olamasa da lezizdi. Yanımda oturan yabancının gözlerini üzerimde hissettim fakat ona dönüp bakmadım, elimle başka bir görevliye işaret yaparken görevlinin gelmesiyle cebimden çakı çıkardım ve görevliyi sessiz durması için telkin ederek bileğini yavaşça kestim.

Bileğinden akan kan şampanya bardağıma akarken dudaklarımı ısırarak akan kanı izledim, o sıra hareketlerimi izleyen yakışıklı yabancının da farkındaydım; beni dikkatle izlemesi ise bu oyunu daha eğlenceli hale getiriyordu.

Görevlinin bileğini bırakıp bandajla sarmasını söyledim fakat bunu umursamaz bir tavırla söylemiştim aslında, geberip gitse gram umurumda olmazdı, tabii insanlığım açılana kadar.. Görevli tam gidecekken, yabancı onu yanına çeker çekmez boynuna dişlerini geçirmesi bir oldu. Anında dudaklarım bir şey söyleyecekmişçesine -ama daha çok şaşkınlıkla- aralanmıştı.

Adamın boynundaki kanı kana kana içerken gözlerini bana çevirerek ona baktığımı yakaladı, ona bakmam sanki onu daha da tahrik etmişçesine dişlerini çekti ve dilini dişlerinin üzerinde gezdirdi. Bu hareketine karşı gözlerim kısılırken görevliyi kendime çektim ve tam o sıra kolumu sertçe tutan elle karşımdaki adama hırçın bir ifadeyle baktım, tavırlarıyla sinirimi bozmuştu.

Yabancı, diğer parmaklarını artık neredeyse ölmüş olan görevlinin boynundaki kana bulandırırken dudaklarıma yavaşça sürdü. Dudaklarımın üzerindeki parmaklarının ıslaklığı dudaklarıma bulaşırken dilimi dudaklarımda gezdirerek kanı tattım, davranışıyla eş zamanlı olarak kaşlarım havalanırken cesetten elimi çektim. Ceset koltuğa yığılırken gözlerim hala kana bulanmış o parmaklardaydı.

Kolumu sert bir hareketle elinden kurtardım ve o ne yapmak istediğimi anlarmış gibi bana daha çok yaklaşarak parmaklarını dudaklarıma bastırdı. Aslında gerçekten hedefim parmaklarındaki kanı temizlemekti, böylelikle kanı içmiş olacaktım. Dilimi onun parmaklarına sürterken gözlerimi mavi gözlerine çıkardım, parmaklarını boydan boya ıslatarak dudaklarımı parmaklarına kapattım; parmaklarındaki kanı yavaş yavaş emdim.

Bunu galiba uzun zamandır yapmış olmalıyım ki onun bir anda parmaklarını sabırsızca çekmesi ve dudaklarımın dibinde durması bir olmuştu. Yırtıcı gözler gözlerimi delip geçerken gözlerimi dudaklarına çevirdim, aklımda yankılanan tek şey bu yabancının dudaklarını tatmak istediğimdi. Dudaklarını öperken parçalardım ve belki de kanı dudaklarıma bulaşırdı.

Bu düşüncemle nefesim sıklaşırken nefeslerimiz birbirine karışıyordu, o dudakları istememeliydim fakat istiyordum. Dudaklarımız hala birbiriyle dip dibe dururken dudaklarına atılacaktım ki birden geri çekilmesiyle kaşlarım istemsizce çatılmıştı fakat hızla toparlanarak ben de uzaklaştım.

Gözlerimi karşıya çevirdiğimde ise yabancı yoktu, gitmişti ve sonrasında da ortalığın karışması bir olmuştu.














Ve işte..ilk bölümüm!!! Nasıl buldunuz ve hikayenin kimin ağzından olduğunu anlayabildiniz mi çok merak ediyorum ki bulamayanlar için, diyaloglara dikkat edin!!

Diğer bölümde görüşürüz, bol bol yorum yapıp oy vermeyi unutmayın sizi COKK seviyorum ayrıca minik bir sorum var,

-Sizce yabancı kim ve niye gitti?

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jan 18 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

headline - klefanWhere stories live. Discover now