"Karışıkmış"

"Birinci el bitmeden keyif almaya başlayacaksınız merak etme"

"Ceza ne ?"

"Kemer veya terlikle vuruluyor"

"Nereye ?"
Selçuk'un sorduğu soruyla şaşkınca baktım ona.

"Nasıl nereye ? Eline işte"
Söylediğim şeye 'haaaa' dedikten sonra başını sallamıştı. Ben onlara hâlâ bir umutla bakarken onların bir cevap vermeyişi sinirimi bozmuştu.

Tam tekrardan bıkkınlıkla cama dönmüştüm ki Ali'nin sesini duydum.

"Ben bir kabak olacağım"
Söylediği şeyle hızla ona dönmüştüm ki yüzündeki masum ifade ile gülesim gelmişti, gözlerimi ondan tam çekmiştim ki her biri bir sayı söylemeye başladı.

"İki"
Bu Selçuk'tu.

"Üç"
Hamza.

"Dört"
Cem.

"Beş"
Tarık.

"Altı"
Kaan.

"Yedi"
Hemen ortaya girmiştim bende.

"Sekiz"
Dedi bizi almak için gelen diğer asker de. Şimdi olmuştu işte. Derin bir nefes alıp oyunu başlayacaktım ki Cem yerinden kalkarak elini kemerine götürünce ben daha ne olduğunu anlamadan Ali gözlerimi kapatmıştı, onun bu hareketiyle gözlerim parlatken kirpiklerim avuç içini okşuyordu.

"Ne yapıyorsun lan !"
Hamza'nın şaşkın ve sinirli sesiyle Cem masum kedi gibi konuştu.

"E dedi ya ceza için kemer lazım diye komutanım, onu şey yapıyordum"
İstemsizce içine oluşan kahkahayı dışarıya vurmuştum, arabada sesim yankılanırken Ali elini gözlerimden çekip kısık gelen sesiyle saydırıyordu Cem'e.

Gülüşlerim sona erdikten sonra boğazımı temizleyip konuşmaya başladığım sırada Cem çıkardığı kemerini bana uzatmıştı, tuttuğum kemerden sonra oyunu başlattım.

"Tarlayı ektim biçtim' bir kabak oldu"
Ali anında benim uzattığım gibi uzatarak cevap verdi.

"Bir kabak olmaz"
Ben devraldım yine.

"Ya kaç kabak olur"

"Dört kabak olur"
Bu defa Cem konuştu.

"Dört kabak olmaz"

"Ya kaç kabak olur"

"Sekiz kabak olur"
Şöför girdi bu deva araya.

"Sekiz kabak olmaz"

"Ya kaç kabak olur"

"Altı kabak olur"
Şoförün verdiği yanıtla Kaan hızlıca cevap verdi.

"Altı kabak olmaz"

"Ya kaç kabak olur"

"Sekiz kabak olur"

"Sekiz kabak olmaz"

"Ya kaç kabak olur"

"İki kabak olur"

Oyuna başlayalı iki saat olmuştu ve şükürler olsun ki sonunda askeriyeye ulaşmıştık.

Arabadan inmeden önce oyunu bitirmiştik ki ellerine baktığımda hepsinin elinin kızardığını bir tek Ali'nin elinin mora çaldığını görmüştüm, bu oyunla bayağı bir hınçlarını almışlardı.

Benim elim mi ? Kemer yerine çiçeğin sapıyla hafifçe vuruyorlardı. Ben bu duruma itiraz edip 'bana da kemerle vurun' diye çıkıştığumda Selçuk 'keşke bana da çiçekle vursalar' diye yakınmaya başlamıştı, onun bu hali gülmemi sağlarken oyundan ne kadar eğlendiklerini görebiliyordum.

Komtanım Da KomtanımWhere stories live. Discover now