Tanıdık beden ölçüleri ve maske ile nefesimi tuttum. Günlerdir her takip edildiğimi hissettiğimde oluşan o his yine tüm bedenimi sardı. "Gördüm ben bu adamı." dedim Batı'nın kolunu tutup çekiştirirken. "Bu maskeli adamı gördüm ben. Boncuklu bilekliği vardı. Attı sonra."

İnanamayarak güldü Batı. "Lehep'i mi gördün?" diye sordu alayla. Benimle dalga geçince keyfi yerine gelmişti itin. "Evet." dedim bir çırpıda. "Hatta karnından bıçaklandı. Ben yardım ettim."

Tuttu başımdan, anlımdan öpüp iyice kolunun altına aldı. Bir yandan da gülüyordu. "Hormanlardan çirkinim, hormonlardan. Olur öyle halüsinasyonlar."

Karnına vurup tekrar döndüm televizyona. Spiker devam ediyordu.

"Uzun zamandır sessizliğini koruyan cani, tarzından farklı şekilde can almaya devam ediyor. Özellikle işkence yöntemleriyle gençleri de kötü etkileyen suçlu, sessizliğinin ardından silahla karşımıza çıktıktan sonra uzmanlarda soru işareti uyandırdı."

Başımı çevirdim tekrar Batı'ya. Ne biliyordu? "Kim bu?" diye sorduğumda her zamanki rahatlığı üstündeydi. "Deep Wep'te bayağı ünlü bir yayıncı. Yamyam gibi parçalar adamı bu." dediğinde kaşlarım çatılmıştı. Bilinen 172 cinayet diyordu kadın. 172 can...

"Nerden buluyor ki insanları?" diye sorduğumda kaşının üstünü kaşıdı rahatça. "Yani... Bilmiyorum. Adam hacker mi, sağlam bir çetede infazla mı görevli bilen yok. Sadece yayınlarının sonunda öldürdüğü kişinin kesitlerini veriyor." dediğinde sorularımın ardı arkası kesilmedi. "Ne kesiti?"

"Neden öldürdüğü işte. Adam tecavüzcüyse onun kayıtlarını yayınlıyor mağduru göstermeden. Ya da ne bileyim, otçular falan oluyor. Bazen hiçbir video koymuyor sona. Bir bakıyorsun öldürdüğü kişi zengin kimin oğlu, kimin torunu çıkıyor. Bayağı hayranı da var lavuğun." dedi önündeki kolaya uzanırken. "Ama hiç gelmemişti Türkiye'ye. Yani benim bildiğim yoktur."

Başımı anladığımı belli ederek salladığımda, televizyon kendi yayın akışına dönmüştü. Reklamlar bitmiştir diye izlediğimiz kanala geri döndü Batı. Ben ise düşünüyordum hâlâ. Lehep... İsmi bile tüylerimi ürpertmişti.

"Açsana videolarını." dediğimde "Kimin?" diye sordu televizyondan bakışlarını çekmeden. Gamsızın tekiydi. Böyle bir adamı nasıl doktor yapmışlardı? "Kapıcı Veysel'in." dediğimde döndü nihayet bana. "Açsana şu Lehep'in videolarını ya." dedim. Düşünmeden vurdu anlıma.

"Çocuk psikopat doğacak. Sana yasak böyle şeyler." diye azar işittim bir de. "Sen açmazsan ben bulurum." dedim demesine ama o kadar kolay değildi. Ben anlamazdım böyle şeylerden. Her ne kadar aptal diye söylensemde bu tarz konulardan Batı anlardı. O da bunu biliyordu.

Yine de ısrar etmedim. Bir süre sonra ikimizde bir köşede uyuduk.

∆∆∆∆∆

Sabahın ilk saatlerinde kalkmak gerekiyordu iş için. O gün daha da erken saatlerde kalktım. Normalde güneşin yeni doğduğu vakitlerde, ki şu an yağmur vardı, kalkıp yola koyuldum.

Saate rağmen izleniliyorsun hissi benimleydi. Bunu bekliyordum. Bu yüzden erken kalkmıştım zaten. Kimsenin olmadığı saatler en iyisiydi durumumuz için.

Önce bir süre yürüdüm arkamdan gelen, görmediğim silüetle birlikte. Yol yolu çekti derken ilk karşılaştığımız, cinayet işlediği yere geldiğimizde durdum. Bilerek araba kullanmamıştım ki karşıma geçebilsin.

"Konuşabilir miyim?" dedim önümdeki boşluğa doğru. Eğer arkama gelirse ve görünmemek istiyorsa, tamam. Görünmezdi bana. Sadece birinin var olduğunu teyit etsem yeterdi.

Sırılsıklam hâlde bir cevap bekledim ama karşılığında aldığım yalnızca sessizlikte. "Takip edildiğimi biliyorum." dedim endişeyle elim karnıma giderken. Güvendeyiz, sorun yok. Güvendeyiz.

Umutsuzlukla omuzlarımın çöktüğü vakit, üstüme düşen yağmur damlaları kesildi. Kafamı hareket ettirmeden, sadece gözlerimle baktım yukarıya. Siyah bir şemsiye gökyüzüyle olan temasımı kesmişti.

Arkamdaydı. Aynı şemsiyenin altında olacak kadar yakındık ama ben sadece buraya kadar planlamıştım. Şimdi ne olacaktı?

Şemsiyenin sapı kolunun kenarından önüme tutulduğunda, yavaşça aldım elinden. Geri çekti kolunu. Geri gideceğini hissedip bende geriye doğru iki adım attım. "Birlikte kullanalım." dedim bir çırpıda. Bence durmuştu arkamda.

Sadece hislerime güveniyordum çünkü adam varken bile yokluk kadar sessizdi. Adım sesleri nasıl çıkmıyordu, nefes sesi nasıl yoktu bilmiyorum bile.

Biraz ilerledikten sonra dönüş almıştık. Güneş gölgemizi önümüze verecek şekilde ilerlediğimizde kısa bir an yere baktım. Şemsiyenin altında sadece ben vardım. O bir adım daha geride kalıyordu.

Neden?

Adamın boyu ile senin boyun bir mi? Kaldırsana kız şemsiyeyi biraz!

Fark eder etmez havaya kaldırdım şemsiyeyi. "Yaklaşsana." dedim neyime güveniyorsam. Adam saplasa bıçağı yapabilecek hiçbir şeyim yoktu.

Yine de dediğimi yapıp şemsiyenin altında girdi. Gölgeyi izlediğimin farkındaydı. Yine de rahatını bozmadı. Bir eli üstündeki deri hırkanın cebinde, diğer elinde sigarası vardı. Şapkası gölgeden açıkça belli oluyordu. Bir de sigara içiyorsa maskesi yoktur diye bir çıkarım yapmıştım. Az çok oturmuştu kafamda.

"Şemsiye için teşekkür ederim." dediğimde cevap alamayacağımı zaten biliyordum. Bir süre böyle yürüdükten sonra girdim konuya. "Neden beni takip ediyorsun?" diye sordum hemen.

Boğazını temizledi önce. Uzun zamandır konuşmuyor gibiydi. "Lazım olur." dedi sadece. Anlamamıştım bir halt.

Ben "Takip etmen nasıl lazım olacak ki?" derken yağmur da dinmişti. Kapattım şemsiyeyi ancak dibinden ayrılmadı. Hâlâ şemsiye kadar yakındık. "Bilmiyorum." dedi başta sadece. "Yardıma ihtiyacın olursa diye."

Bu zamana kadar olmadıysa bu zamandan sonra da olmazdı diye düşünüyordum. "Gerek yok. Gidebilirsin." dedim sakince.

"İstersen babasını öldürürüm." lafı ile içime bir korku düştü. Kimin babası, ne babası bilemedim. Sadece içinde ölüm olması cümleyi korkutucu yapmaya yetti. "Kimin babası?"

"Karnındakinin." dedi bir çırpıda. "Başkası da olur. İsim ver yeter."

Başımı hızlıca iki yana salladım. "Yok. Kimseyi öldürmeni istemem." dedim yürüyüşümü hızlandırırken.

"Para vereyim? Nakit. Miktar söyle."

Tekrar başımı iki yana salladım. "İstemiyorum. Lütfen, takip etme yeter." diye tane tane açıkladım ama uzaklaşmamıştı. Aksine aramızdaki zaten az olan mesafe daha da aza indi. "Bir şey söyle, emir ver yapayım. Sonra gideceğim." dediğinde resmen koşuyordum ama anlamsızdı. Durdum bu yüzden. Benimle birlikte o da durdu.

"Neden senden bir şey istememi istiyorsun ki?"

"Bana iyilik yaptın, ölmedim. Gitmedin... Karşılığını vermem lazım." dediğinde sigarasını aynı şekilde, yine bileğinde söndürüp cebine attı izmariti.

"Karşılığında bir daha şu hareketi yapma. Başka bir şey istemiyorum." dedim tüylerim ürperirken. Daha önce hiçbir şey beni bu kadar rahatsız hissettirmemişti. Gölgeden görmem bile korkutucuydu. Kendine bunu yapan adam başkasına neler yapmazdı...

Yapıyordu da. Götüm yememişti videoları izlemeyi.

Anlamadı ne istediğimi. "Hangi hareketi?" diye sorduğunda "Bileğine yaptığın şeyi." dedim bende.

Kısa bir an bileğini kaldırıp baktı ne yaptığına. Gölgedeki bakışlarımı anlayınca geri çekti elini. "Anlaştık." dedi.

Arkamdaki gölge geriye dönüp kayboldu. Bir süre sonra o yöne baktığımda kimse yoktu. Şirkete gidene kadarda daha fazla izleniliyor hissi yaşamadım.

Hayır taslakların hepsini aynı anda yayınlamamaliyim, hayir...

Kod Adı: LEHEPWhere stories live. Discover now