ANILAR -YİTİP GİTMEK

159 33 8
                                    

3 Ay Sonrası

9 Aralık 1613 

Bir kış ne kadar sancılı geçebilirse hepsi altı yüz on iki Aralığına denk gelmişti. Kar İngiltere normalleri dışında yağmış, yaşı ortalama dokuz on olan  bir çocuğun beline dek çıkmış yollar kapanmıştı. Büyükler için eziyet halini alan bu durum bir çocuk için elbet keyifliydi lakin söz konusu ben isem keyif oldukça gereksiz, yaşamamam gereken bir ayıp haline gelmişti. O gece yağış durdu. Dona çekti. Odamdaki tüm kandilleri söndürüp cam içine yerleştirdiğim tek bir tanesinden pencere kenarında eğilen ağaçları, kaybolan çiçekleri ve tam odamın altında bulunan açıklığa yaptığım kardan ailemizi izlemekteydim. Babam ve annemin görüntüleri birbirlerine yakın olduğundan ayırt edebilmek için annemin şalı ve babamın şapkasını gizlice kullanmış lakin yakalandığımda onları gülümsetebildiğim için memnun olmuştum. Annemin karnı kocamandı ve oradan bir canlı çıkacağını söylüyordu Lucy. Aklım almıyor insan bedeni içerisinde o bebeğin ne yiyip nasıl nefes aldığını düşünmeden edemiyordum lakin yerinin konforlu olduğundan emindim. Büyük ahşap oymalı duvar saatim gece  yarısını gösterdiği vakit benimde gözlerim ağırlaşmış şöminenin sıcak alevi de tüm gün kendimi oradan oraya atarak dondurduktan sonra pek iyi gelmişti. Annem bunun sonunun ateşli hastalık, bolca öksürük olacağını söylüyordu fakat karda da oynamayacaksam çocukluğumun ne anlamı vardı ki... Okusam sen daha çocuksun diyorlar, oynasam geleceğin Wellington kontunun yeterince çalışmadığını ima ediyorlardı. Derslere gelince ilgimi eskrim ve astrolojiden ötesi pek çekmiyordu. Birde resim... Babam resmin gereksiz gerçekliğinden haz etmiyor olsa da ben kömür kalemin verdiği siyah beyaz canlılık hissinden haz alıyordum. Yine de kendime özel tuttuğum çizimlerimi azar işitmek istemediğimden sakladığım oluyordu. Lucy, dün akşam vakti köye hasta annesi yanına inmiş lakin bastıran kardan orada mahsur kalmış olduğundan aylaklık etme işini kendi kendime bırakıp sıcak yatağım içine girerek yorganı başımın tepesine dek çektim. Ne kadar süre geçmiş olduğunu hatırlamıyorum lakin babamın "Bir ebe bulmak zorundayız!" diyerek bağırmasıyla sıçramam bir olmuştu. Peşinden annemin sanki çok ağır bir yara almışçasına bağırması ile yataktan fırlayıp hemen koridorun diğer başında bulunan odasına doğru koşturduğumu hatırlıyorum. Annem karnını tutarak bağırmakta etrafındaki nedimeleri ona yardımcı olmaya çalışmaktaydılar. Adamlar ise yolu açarak ebeye ulaşmak için kale dışına çıkmıştılar. Annemin nedimeleri beni odadan çıkartmak için bir müddet çabaladıysalarda şu an için önemli olan benim başlı başına bir korku hikayesi içerisinde olmam değil, annem ve çığlıklarının dinmesiymiş gibiydi. Aradan sıyrılarak köşedeki giyinme paravanının ardına saklandım. Köşeden izlediğim kadarıyla annemi yatağa yatırıp geceliğini sıyırdılar. Kadınların sürekli olarak onun mahrem alanını istila etmelerinin anlamını o an için bilmiyordum. Bu da işin bir başka ürkütücü yanı idi. Gözlerim var gücüyle bağıran annemi seyrederken yaş akıtıyor etrafında koşuşturan ona itmesini söyleyen nedimelerin korku dolu halleri dikkatimden kaçmıyordu. "Daha çok erken! " Annem bir başka haykırış ile odayı çınlatırken o an erken olanın bebek olduğunun ve zamansız çıkmak istediğinin farkına vardım. Oldukça uzun bir süre aynı bağırışlar devam etti. İçeri girip çıkarılan taslar havlular  annemin bebeğin gelişine dayanamayarak baygınlık geçiren baş nedimesi... Tüm bunlar görmemin uygun olmadığı şeylerdi... Sonunda oda içinde minik bir yankılanma duyulmuş zamansız ve uygunsuz gelen kardeşim yine zamansız ve uygunsuz bir şekilde doğmuştu. Yerimden fırlayarak yardımcıların ellerinde duran pek ufak ufak görünümlü bebeğe yüzümü buruşturarak baktım. Ardından annemin yattığı yatakta oluşan kana ve yorgun sırılsıklam bedenine göz süzerek yanına tırmanıp saçlarını okşamaya çalıştım. Tükenmiş görünüyordu. Eh, o kadar bağırıp çırpınan herkes böyle olmaz mıydı? Beni çekelemeye çalışan bir başkasına en sert ifademi takınarak "geri çekil" dediğimi hatırlıyorum. Sonrasında ise annemin yanına kıvrılıp yüzüne baktığımı, gülümsemesini gördüğümü... Çok geçmeden getirilen bebeğin nasıl minik olduğunu... Öyle ki iki parmağım kalınlığındaki kollarında  damarları seçiliyordu. O gece görmemesi gereken herşeyi inatla izlemiş bir çocuk olarak yine bebeğin annem tarafından beslenmesine şahitlik ederken yanında uyumuşum. Uyanışım ise bir başka inleme ile gerçekleşmişti. Annem çok fazla karın ağrısı çektiğini kendince dillendirmeye çalışmış nedimelerin hangi cehenneme çıkıp gittilerse yok oldukları odada onunla doğrulup etrafa bakınmıştım lakin değişen çarşafın kızıla boyanması akabinde annemin kucağında tuttuğu bebeğini hızla bana vermesiyle dona kaldım. O vakitten sonra karın ağrısı ile kıvranışını az evvelki gibi ıkınıp sıkılarak kısılan sesi ile bağırmaya çalışmasını ne yapacağımı bilmediğim bebek ile izlediğimi hatırlıyorum. O anki aklımla annemin rahatlayıp uzandığını yeniden uykuya daldığını düşünmüş elimde tuttuğum uyur görünen yaratığı hemen yatağın ucuna koymuştum ancak o aniden ciyakladığında ve ben hala uyuyor görünen annemi uyandırmak istediğimde bugünümün ve gelecekteki günlerimin yitip gittiğinin farkına varmıştım, derin ve kapanmayacak bir yara o dakika tüm dehşetiyle yüreğime yerleşmiş beni ben yapan şeylerden birbaşkası haline gelmişti.

Anneme seslendiğim ve ondan uzun bir süre yanıt alamadığımda çocuk aklım kenarda duran zili farketmiş bir anda ipe asılırken yatak ucunda ağlayıp duran şeye "Sen yaptın! Melek değilsin sen!  Onu öldürdün! " diye bağırır olmuştum.

Babam ebe ve hekim ile kaleye döndüğünde çok geçti. Bense annemin oldukça normal bir doğum gerçekleştirdiğini lakin nedimelerin ve hizmetlilerin tecrübesizliğinden içinde bebeğe ait birşeyler unuttukları için onu kaybettiğimizi öğrendiğimde yeniden yıkıldım. Babamın çalışan kadınların infazına karar vermesi dahi hekimin "yapılan hata onu kaybetmemize neden oldu lordum" demesinden daha fazla korkunç gelmemişti. Lanet olası oda boştu. Onu dinlenmesi için bırakmışlar lakin dönüp bakmamışlardı. Çocuk aklım bu durumun alın yazısı olduğuna elbet ermemiş, annemin çalışanları dinlenmeleri için yolladığı kısmı umursamayarak odada kimsenin olmadığını bizi duymadıklarını çokça kez bağırmıştım... Şimdilerde ise o zili çalmayı akıl edemeyenin ben olduğumun farkındalığını ve vicdan azabını yaşamaktayım. Her ne kadar yaşları ufak evli olmayan tecrübesiz nedimelerin bebeğin kalan kısmını çıkarmayı akıl edemeyecek kadar masum, bilgisiz olduklarını bilsemde bunu onlara söyleyemeyeceğim çünkü öldüler... Her ne ise...

Olaydan bir gün sonra annemi güzel giysileriyle ahşap oymalı bir tabut içinde son kez görmüş ona veda etmiş lakin cenazesine katılmak yerine ailemizin yeni üyesine tüm suçu yüklemek ile kalan vaktimi harcamıştım. Nefret edecek onu sevmeyecektim. Ne kadar ufak ve çaresiz olduğunu görmezden gelebilmek için çok büyük bir çaba sarfediyor, sırtımı dönüyordum. Cenaze ardından yanıma gelen babamın bana sarılarak ufaklığa yaşlı gözlerle bakmasıyla hışımla arkamı dönüp

"o yaptı! Öldürdü annemi" Diye şikayetlendim.

"Bu annenin kaderiydi. Onun için verilen süre bu doğumla bitmiş Mathew" Babam tükenmiş iki çocuk ile ne yapacağını bilemez halde hala laf anlatmaya çalışıyordu.

"Hayır bitmedi. O doğmasaydı annem yaşayacaktı! ”

" Hayır Mathew. Yazılmış olana isyancı olmak bize düşmez. Hem bu bebek annenin bize hatırası. Onun için böyle düşünürsek üzülmez mi? "

Babamın o anki ruh hali ile ağzımın ortasına eli ayasını yerleştirmek yerine yumuşacık çıkan sözleri çocuk aklımı derhal vicdan azabına sürüklediğinde sakinleştim. Öyle sanıyordum ki şu dakika babamda küçük bebeğinin gerçek babası olmadığını bilse zayıflamış yüreği çok da dayanmazdı. Herşeyi içimde tutmak, bilmiyormuş gibi davranmak o an için erdemli bir davranış gibi gelmişti lakin sonrasında, hatta bugün bile en derin yerlerime gizleyip ara sıra kurcaladığım bir sır olarak öylece ağırlık yapmakta.

"Ona ne ad vereceğiz oğlum? ”

" Victor... " Kelimeler ağzımdan sessiz hez zamanki gibi dramatik bir şekilde çıkarken birkaç damla da gözlerimden dökülmüştü.. "Victor olsun... "

"Merhaba küçük Victor... " Babam çabuk bir kabulleniş ile bebeğe ıslak suratını çevirip gülümsemeye çalıştı.
Bende biraz olsun neşelenmesini umarak ona katılıp el salladım. "Merhaba"

+-+

Düzenlenecek... Sanırım henüz pek gören olmadı bildirim mi gelmiyor ne.

Allahım ne dram ne dram... Orjinalinde koca kalede kimse yok Mathew annesinin elini tutarak doğumuna yardımcı oluyor orada sezercik diyalogları falan dönüyor... Elimden geldiğince mantık çerçevesine sokmaya çalıştım lakin olaylardan çok da sapmamaya çalıştım... Şu merhaba lar falan kalsın 😃😃

Gelecek bölüm daha sıkıntı bir buçuk word sayfasında 20 yıl var 😃😃😃

KARANLIĞIN ARDINDAWhere stories live. Discover now