Zaman kavramı ikisi için çok farklı ilerliyordu, kendisi buzun içindeyken Kızıl Cadı neler yaşamıştı kim bilir? Damarlarında dolaşmaya başlayan kıskançlığa aldırmamaya çalışarak cevap verdi ona.

"Ben de öyle zannediyordum ama anlaşılan o ki Tony'nin deneyleri işe yarıyormuş. Beni beklenenden çok daha erken tedavi etti."

Tahminlerle bulduğu kanepeye oturdu ve arkasından gelen kıza baktı, Wanda da hemen yanına yerleşmişti. Bacakları birbirlerine değiyordu.

"Tedavisi..."

"Tamamen kendimim. Bu kelime çok tuhaf ama doğru, hiç bu kadar ben gibi hissetmemiştim."

Gülümsedi kız ve onun gülümseyişi Bucky'yi de etkiledi. Birbirlerine bakarak gülümsediler.

"Bir şey içmek ister misin, ya da yanıma gel. Yemek yapıyordum ben de."

James söylemek için geldiği kelimeleri yuttu ve henüz oturduğu yerden kalkıp kızın arkasından mutfağa ilerledi.

Ev tıpkı Kızıl Cadı'nın ruhun gibi karmakarışıklığın uyumuyla döşenmişti, birbiriyle takım olan hiçbir şey yoktu ama yine de mükemmellikten uzak bir güzelliği vardı.

Wanda'ya yetişmek için hızlı yürümek yerine duvarda duran resimleri inceleyerek ağır ağır attı adımlarını.

Farklı zamanlar ve yerler vardı fotoğraflarda, altı yılda genç kız boş durmamış ve okulundan arta kalan zamanlarda fotoğraf çekmişti.

"Bunları sen mi çektin?"

Wanda mutfağın girişindeyken arkasını döndü. Yıllardır çok fazla makas sürmediği saçları kalçalarına kadar uzanıyordu ve onun ani dönüşüyle etrafında hareketlenmişlerdi.

"Evet, duvardakilerden daha fazlası var içeride." Eliyle siyah bir kapıyı işaret etti.

"Bakabilir miyim?"

Omuz silkti. "Tabii, sen geç. Yemeği halledip geliyorum ben de, kahve ister misin?"

"İyi olur, teşekkürler."

Birbirlerine yabancı gibiydiler. Halbuki daha dün gibiydi akşam yemeği yerken onun yüzüne bulaşan yağ yüzünden James ile dalga geçmesi Wanda'nın.

Görünen o ki sadece Buck'a göre 'dün' gibi geliyordu, yabancılaşmıştı Wanda ona.

Adam için mutlulukla özdeşleşen kız mutfağa geri döndü, Bucky de siyah kapının ardındaki fotoğraflara bakmak için oraya girdi.

Çok geniş olmayan odada kızın hisleri vardı sanki, duvarların tamamı fotoğraflarla doluyken duvarın diplerine kitaplar dizilmişti. Köşede notalar ve bir de gitar vardı.

Karşısında gitar çalan ve gülümseyen bir Wanda hayal edince gülümsedi Bucky ve fotoğraflara yoğunlaştı.

İzmaritlerle dolmuş siyah bir küllük, kahve bardaklarının hemen ortasındaydı.

Rüzgarın yaprakla randevulu olduğu bir günde randevuya yetişmek için hızla yere düşen bir yaprak. İnsanların onu ezmesine aldırmıyordu.

Mükemmelliğin temsilciliğini yapan beyazlıkta porselen bir bebek. Eskici dükkanının vitrinindeydi.

Kırmızı bir elbise giymiş güzel bir kızla ondan biraz daha kısa kıvırcık saçlı çocuğun dansı. Kalabalık bir yerdi ancak kamera onlara odaklanmıştı.

Her fotoğrafın ayrı bir hikayesi vardı ve bunları Wanda'dan dinlemek için sabırsızlanıyordu artık Kış Askeri olmayan adam.

O her bir resmi dikkatle incelemeye çalışırken odaya Wanda girdi, adamın tüm dikkatini üzerinde toplamıştı farkında olmadan.

Kabusun Maskeleri Düşerken Where stories live. Discover now