...

Tabaklarımız ve makgeolli bitmişti ve biz bir süre daha sohbet etmeye devam etmiştik. Eski kasıntı halinden eser yoktu ve ilk karşılaştığım rahat, kendinden emin Minho geri dönmüştü. Tabii, bu sürekli özür dileyen, her şeyin arkasını düşünen kişiliğini ben yaratmıştım. Onu terslediğim gün bambaşka kibarlıkta birine dönüşmüştü. Ama şimdiki hali tabii ki bir süredir takındığı bu gereksiz kibar halinden çok daha iyiydi.

Öyle ki şu an karar kılıp bulaşıkları beraber halletmeye karar vermiştik. O köpüklüyordu ben ise duruluyordum. Arada kaseyi köpüklerken hızını alamayıp kendi koluna ve arada benim koluma köpük fışkırtsa da sorun değildi tabii ki, önemli olan geçirilen vakitti neticede.

Son kasesini köpüklüyordu ben ise elimdeki kaseyi duruluyordum. Zil çaldı ve o an o, bana; ben de ona baktım. Zil ikinci kere çaldığında önüme dönüp kaseyi durulamayı tamamladım. Elimi üstüme kurulayıp kapıya koştum ve delikten dışarısına bakmadan kapıyı açtım. 

"Biz geldik!"

Annemin son derece mutlu cümlesi ile sürprize sevinmiş gibi davrandım. Kapıyı ardına kadar açarken Minho'nun bir şekilde mutfaktan uçup gitmesini istedim. Babam içeri giren ilk kişi oldu ve elindeki yüklü poşetleri yere bırakıp sarıldı sımsıkı. Ben de ona tabii. O sırada annem içeri girdi ve babama kızdı. "Bu poşetler buraya mı bırakılır! Götüreyim mutfağa bari."

"Anne!" 

Annem şaşkınlıkla bana dönüp baktı. Çok bağırmış olmalıyım ki babam kulağını tutup yüzünü ekşiterek geri çekildi. "Anne, daha sarılmadan nereye!"

Annem gülümsedi ve bu sefer de ona sarıldım. Babam ve annem daha önce geçen sene de buraya geldikleri için eve hakimlerdi. Babam salona geçti oturdu. Annemi de salona ilerlettim. "Ben poşetleri getiririm mutfağa. Aç mısınız?"

"Kızımın elinden ne olsa yerim, aç ya a tok, hiç fark etmez!"

"Size birer tabak kimchi jigae koyayım. Isıtacağım ama biraz uzun sürer."

Babam televizyonu açmış gayet yerine kurulmuştu. Annem de ona eşlik ediyordu ve ben de hızlıca mutfağa gittim. Dimdik dikilen Minho'yu görünce gözlerim açıldı. En azından o koca bedenini saklamayı deneyebilirdi. "Ne yapacağız?" diye fısıldadım.

Sesini duyurmak için olsa gerek, eğilmişti ve biraz -normalden fazla- yakınlaştık. "Onlar yakalamadan kendin tanıtsan iyi edersin."

"Babam seni mahveder!"

"Etsin o zaman?"

Kafam karışmıştı. Neden bu kadar çabuk ikna olmuştu ki?

"Ne? Bakma öyle suratıma, seni mahvedeceğine beni mahvetsin tabii!"

Son cümlesini de söyledikten sonra bana kal geldi. Daha yemeğin altını bile açmamışken annem yardım etmek için geldiğini söyleyerek mutfağa girdi ve ikimizi yakaladı. "İnanmıyorum!"

Annemin şaşkınlığı ardından babam "Ne oldu?" diyerek seslendi. Üçümüzden ses çıkmadığı için meraklanıp bu sefer babam da mutfağa gelmişti. Şaşkınlıktan tam manasıyla aptala dönüşen bu iki kişinin şimdi de babama açıklama yapması gerekiyordu.

Minho ve ben dizlerimiz üzerine oturmuş önümüze bakıyorduk. Minho lafa başladı. "Efendim, ben de kızınız gibi burada tek başına yaşayan biriyim ve bu buraya ilk ve son gelişimdi. Daha önce beraber bir kere yemek yemiştik o da karakoldaydı-"

Kolunu dürttüm bu sefer. "Yani, karakol derken ofisimmiş gibi düşünün sakin bir andı. Polisim ben." Cümlesinden sonra cüzdanındaki armasını göstermek için elini cebine götürdü, tabii bu sırada açıklamaya da devam ediyordu. "Ben ev yemeklerine hasret kaldığımı söylediğim için kızınız merhametinden ötürü yemek yapıp getirmişti."

"Ofisin veya değil. Karakolda ne işi var benim kızımın? Ya bir suçlu saldırsa?"

"Efendim sizin kadar olmasa da ben de önemsiyorum Jisu'yu. Ayrıca o an karakol çok sakindi. Olmasaydı girmesine izin vermezdim zaten."

"Arkadaşsınız yani sadece?"

Soruya karşılık birazcık gülümsedi. "Evet efendim."

Annem bana bakarak ağzını 'çok yakışıklı' diyerek oynattı. Hiç mimik bile oynatmadan önüme dönsem de annemin Minho'yu beğendiği gerçeği çok mutlu etmişti. "Peki madem, kal bakalım biraz daha tanıyalım seni."

Babam ayağa kalkıp mutfağa gittiğinde saate baktım. Babam burada da geleneği sürdürerek saat tam dokuzda mutfağa meyve doğramaya gitmişti. Annem dudağının kenarıyla gülümsedi. "Gerçekten arkadaş mısınız?" 

"Evet efendim!"

Annem yerinden kalkıp mutfağa gitmişti ve onun mırıldanışını duydum. "Hayır diyebilseydim..."

Başı önüne eğikti ve saçlarını görüyordum. Bu sahne çok tanıdık gelmişti. Bu saçları bir kere daha en tepeden görmüştüm. O an sildiğim bilgiler tekrar zihnime yüklendi ve ben ondan korkmaya başladım tekrardan. 

Karşımda gerçekten bir suçlu mu oturuyordu?

red ;; lia + lee knowWhere stories live. Discover now