Bölüm 4

103 6 3
                                    

BÖLÜM 4 (Deniz'den)

Okul çıkışı kafamı dinlemek için sakin bir yere gitmeye karar verdim. Sahile gitmeyi düşünsem de orada eski arkadaşlarımla karşılaşma ihtimalim yüksekti. Buradan yarım saat uzakta, benim gibi kafa dinlemek isteyen insanların ve doğayla iç içe olup yürüyüş yapmak için gidenlerin olduğu bir ormanlık alan vardı. Daha doğrusu varmış. Ben gitmemiştim ama duymuştum. Güzel bir yer olduğunu söylüyorlardı. Telefonumdan taksinin numarasını bulup aradım. 5 dakika kadar bekledikten sonra gelmişti. Gideceğim yeri söyleyerek kafamı arkaya dayayıp gözlerimi yumdum.

Bugünden itibaren artık hiçbir şeyi düşünmeyecektim. Ne Kaan'ı, ne de o çocuğu... Kaan'ı sevdiğim için başkasını hayatıma alamazdım. Bunun için kendime söz vermiştim. Ama içimden bir ses bana sözümü tutamayacağımı söylüyordu. Haklı olabilirdi. Ömrüm boyunca yalnız kalamazdım sonuçta. Bir gün evlenecektim, çocuklarım olacaktı. Kaan'ın da öyle...

Mantıklı düşünmeye çalışıyordum. Hep duygusal bir insan olmuştum. Aklımı değil de kalbimi dinlerdim. Bu yüzdendi çektiğim acı. Eğer mantıklı olursam, şu an benim üzgün olmamam gerekirdi. Sonuçta kendi kaybetti beni. Bu yüzden eski defteri yakıp, yeni bir defter almalıydım. Yeni arkadaşlar... Yeni bir sevgili... Kaan'ı kolayca unutabilirdim. Tüm anıları, her şeyi yok etmek benim elimdeydi. O defteri yakmak benim elimdeydi. Eğer o defteri yok edersem, içimdeki acı da son bulacaktı.

Ama yapamıyordum. Mutlu olmak benim elimdeydi ama yaşanmış o kadar şeyi yakıp atmaya kalbim elvermiyordu. Aptaldım işte! Kendi kendime acı çektiriyordum.

''Hanımefendi! Size diyorum, geldik.''

Taksi şoförünün sesiyle kendime geldim. Bu sıralar, düşünürken bu dünyadan soyutlanıyordum. Herhalde önceden bu kadar derin düşüneceğim derin düşüncelere sahip olmadığımdandı.

''Pardon, dalmışım. Ücret ne kadar?'' diye sordum, okul çantamın içindeki cüzdanı çıkarırken.

''25 TL.''

Parayı uzatıp kısaca kısaca 'iyi günler' diyerek taksiden indim. Taksi şoförü taksiyi geri geri sürüp sonra geldiğimiz istikamete döndürerek gitti. Taksi gözden kaybolunca ormanın içine doğru yürümeye başladım. Ağaçların başladığı yerdeki tabela dikkatimi çekti. Üzerinde 'İklim Ormanları' yazıyordu. Demek ki bu ormanın adı buydu. İklim Ormanları...

Aslında daha çok piknik alanı gibi yerlerin olduğu bir orman düşünmüştüm. Ama buradan bakılınca hiç de öyle görünmüyordu. Adımlarımı hızlandırarak ilerlemeye devam ettim.

-------

Şu an bulunduğum yer tarif edilemez derecede güzeldi. Burası, huzurun sözlük anlamı gibiydi. Göğe doğru uzanan, bazen sık bazen seyrek olan ağaçlar... Ağaçların arasından sızan güneş ışığı... Ağaçların aralarında tek tük bulunan banklar... Yine ağaçların arasından geçen ve güneşin vurmasıyla parıl parıl parlayan su taneciklerinin akıp gittiği bir ırmak... Akan suyun sesi... Kuşların cıvıltısı... O kadar büyüleyiciydi ki!

İçimden buraya 'cennet' demek gelmişti. Çünkü burası gördüğüm en harika yerdi. Yıllardır bu şehirde yaşayıp da böyle bir yerden nasıl haberim olmazdı? İnsan bakmaya doyamıyordu. Buradaki huzuru hiçbir yerde bulamayacağıma neredeyse emindim.

Akan ırmağın yanında gözüme bir bank ilişti. Yavaş adımlarla, aynı yerlere tekrar tekrar bakarak banka ulaştım. Oturup etrafı izlemeye başladım. Sahi, neden kimse yoktu? Şimdiye kadar tek bir insan sesi dahi duymamıştım. Bu bana tuhaf gelmişti. Yine de vaktimi çalmaması için düşüncelerimi zihnimden hemen kovdum.

DURGUN DENİZ #Wattys2015Where stories live. Discover now