Eleonora'nın Cinayeti

32 2 0
                                    

Gördüğüm en güzel kızdı. Dolgun ve siyah saçları, taktığı tokanın içinden dışarı düz, dik ve kararlı bir tavır almış gibiydi. Dişleri kusursuzdu. Kar gibi bembeyazdı. Soğuk, karanlık kış günlerindeki bazı şeyleri hatırlatan kar gibi... Soğuğun hissettirdiği ve hatırlattığı yoksulluk vardı. Paran yoksa ısınamazsın. Yine içe işleyen, kendini yavaş yavaş hissettiren soğuğun verdiği bir çaresizlik... Elden bir şey gelmiyor ki, şu soğuğu bitirelim. Soğuk beyaz karın hatırlattığı ölüm... Buz gibi bedenler... Gizlediğini de unutmamak gerekir, yani ölümü. Mezarları beyazın altına gizliyor. Yoldan geçen biri fark etmeyebilir bile mezarı. Ölüleri... Buz gibi bedenlerin yattığı toprak parçalarını... Teni ise koyu beyazdı. Ölüm beyazı desek yeridir. İnsan yüzüne baktığında güzelliğinin ışıltısına tezat oluşturacak şekilde karamsarlığa kapılıyor. O kız benim hem ilacım hem zehrim. Onun güzelliği, varlığı bana umut oluyor, hayatta kalmak için. Ama aynı zamanda onu hatırlamak, düşünmek bana ölümü, intiharı hatırlatıyor. Melankolik durumumu daha da derin ve kronik bir hale sokuyor. Çocukluğum... Çocukluk, benim olan... Pek geçmedi. Yani, evet. Nasıl geçtiğini düşünürsem geçmedi derim. Sadece bir yokluk var. Boş bir tuval gibi. Akla hiçbir şey gelmiyor. Ama bu boş tuvale boya vurulmuş. Beyaz bir boya. Bu beyaz gibi bir beyazdı. Ama normal fırça darbelerine göre daha kalın bir katmandı. Sanırım acılarım... Katlanılmaz, çekilmez, dayanılmaz acılarım bu beyazın içinde gizliydi. Bu acılar o kadar çok acı ki, beynim artık kaldırmadı. Bütün acıları yok etmek, hiç olmazsa durdurmak istedi. Bunu da en mümkün olan acıları yansıtan resmi beyaza boyamak istedi. Acılar duruyor mu hala, evet. Hissediliyor. Ama pek görülmüyor, anılarımda, hafızamda. Silinmiş gibi. Siyah beyaz hayatımda tek iyi şey bu kızdı. Şehrin kütüphanesinde gezinirken, kitap ararken onu, bir kitabı okurken gördüm. Güzelliğinin verdiği ışıltı karanlık, kara kapaklı kitapların arasında gözü kör edecek gibiydi. Yanına yaklaştım, kitap arar gibi yaparak. Arıyordum zaten aslında ama aradığım tür bu değildi. Ejderhaların ölüm soğuğunun aksine sıcak bir nefesi vardı. Ama o hayatın anlamını sorguluyordu bu rafların arasında. Yanına iyice yaklaştım ve selam verdim, titrek, tereddütlü ve korkak bir sesle. Bana baktı o derin ve ölü gözleriyle. Melankolik ve pesimist bir narsistik bakışı vardı. Küçülüyordum onun karşısında bana bakarken ve ben ona, saçlarına, sonra gözlerine bakarken. Dişleri, dudağı... Dikkatimi dağıtıyordu. Sonra bana bakmayı kesti ve kitabına döndü. Boğazım düğümlenmişti. Hayal kırıklığıydı. Çok üzgündüm, onun bana bakmayışına. Çok kızgındım, onun bakmayışına. Arkamı döndüm ve bir ses duydum. Onun sesiydi. Kitabına bakarak sesli bir şekilde şunları okudu, "Ölüm nedir? Yok olmak mı? Yoksa var olmak mı? Bu dünyada çok acı var. Bu acılar egoların çatışmasının ürünüydü. İnsanların egolarını çekmek mi yoksa tanrının verdiği haklı cezayı çekmek mi? En azından onun cezasının haklı bir nedeni var. Ölüme bizzat gitmek.". Çok garip ve tuhaf hissediyordum. Melankolik tarafım daha da derinleşti, onun okuduğu bu satırlar yüzünden. Melankolik tarafım daha da zayıfladı, onun okuduğu bu satırlar sayesinde. Ona olan öfkem, iticiliği hissettirdi bunu galiba.  Ayağa kalktı birden. Dibimde durdu ve iki elini boynuma doladı. Dudağı dudağıma dokundu. İnanılmaz ve dayanılmaz hissettim. Buz gibiydi. Soğuğu o kadar hissettim ki titrer gibi oldum. Öpüşü ölümü bir kez daha hatırlattı bana. Ölüme götüren çaresizliği hatırlattı bana. Öpmeye devam etti. Durmuyordu. Bir an önce bitmesini istedim çünkü ölümü bu kadar yakınımda, içimde hissetmedim. Sonunda çekildi geriye doğru. Bana satırlarını okuduğu kitabı, önümdeki kara koyu kahverengi masaya koydu. Sonra ayrıldı. Ölüm kafamdan çıkmıyordu. Kütüphaneden çıktım. Evime, düşüncelerimde boğulduğum evime doğru yürümeye başladım. Ölüm kafamdan çıkmıyordu. Kafamda, içimde, kalbimde... Soğuğu hissediyordum. Tenimde, dudağımda... Yürüyüşe devam ettim. Önüme bir şey düştü. Direkt dibime düşmüştü. Oydu. Adını kütüphanede söyleyen Eleonora idi bu. İntihar edip yokluğa veya gerçek varlığa gitmeyi erkene almak istemişti. Onun yokluğunun verdiği acı... Onun yokluğunun verdiği bir rahatlama, kendi melankolik düşüncelerim bir anda zayıfladı ve ölümden korktum önümdeki ölüden dolayı. Onun yokluğunun, önümdeki cesedinin hatırlattığı çaresizlik... Çok karışıktı içimdeki hisler. İçimde kıyamet koparken bedenim donmuştu. Şok geçiriyordum sanırım. Ölü gibiydim. Ama sanırım Eleonora'ya gibi fazlaydı. Ölü olmamı istiyordu. Onunla bu acı dünyada var olmaktansa haklı bir acıyla beraber var olmak istiyordu. Bedeninden bıçak düşmüştü. Bu bıçak benim içindi. Eleonora bir katildi ve ben de maktul. 

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jan 04 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

BÜTÜN ÖYKÜLERİMWhere stories live. Discover now