3. Bazıları Deliliğe Vurur Kendini Cehalet Mutluluktur Demişler

106 17 9
                                    

"Beş dakika daha"

"Hayır uyanmalısın"

"Ama uykum var"

"Uyanmazsan kurdun durumunu nasıl öğreneceksin Jennie hanım?"

"Haklısın Jennie uyanıyorum hemen"

Yanlış okumadınız kendi kendime konuşuyorum. Çünkü konuşacak kimsem yok.

Bu ultra mantıklı diyalog ardından yerimden kalktım ve neredeyse koşarak banyoya girdim. Diş fırçalama el yüz yıkama derken 10 dakika sonra koşarak bu sefer de bahçeye çıktım.

Doğruca kulübeye adımlarken kurdun nasıl olduğunu düşünüyordum.

"Günaydın yakışıklı naber-"

Ama kurt beklediğim yerde yoktu.

"Nereye gittin yine?"

Anlaşılan iyileşmişti ve beni terk etmişti. İçim bi burkulmadı değil. Ama hayvana da trip atamazdım değil mi?

En azından kaçacak kadar sağlıklı olmasına sevinerek buruk gülümsememi takındım.

"Ben de kahvaltı yapar resim çizerim o zaman"

Yapılacak şeyler sınırlıydı burada. Ve ben resim yapmayı seçmiştim sayılı aktivite içinden.

Eve dönüp biraz çilek ve kendi sıktığım elma suyundan içtim.

Normalde bununla yetinmezdim ama pek iştahım yoktu.

Atölye olarak kullandığım odaya geçtim. Bu evi yıllar önce babam ve annem yaşlı bir adamdan satın almışlardı. Ve şimdi de bana kalmıştı. Çoğu şeyde değişiklik yapmıştım. Ama bu atölye annemin ve babamın sevdikleri hobilerle donatılmış bir yerdi. Bu anılara saygısızlık yapamazdım.

Tahta yontme işi ile ilgilenen babamın masasını geçip annemin çizim yaptığı yere geldim. Odanın kocaman penceresi yüksek rakımlı bir yere yapılan evim ile birleşince, bana şahane bir göl ve orman manzarası sunuyordu.

"Zevkli kadınsın anne be"

Zira ben olsam bu odayı yatak odası yapardım ve sadece geceleri görebileceğim bu manzarayı bir güzel harcardım.

Annem ise burayı sanat atölyesi yapıp manzaraları ölümsüzleştirmeyi seçmişti.

Ben de onun yolundaydım artık. O gidince bu geleneği devam ettirecek biri gerekliydi değil mi?

Önüme çektiğim şovaleye orta boy bir tuval koyup paletime gerekli renkleri döktüm.

"Siyah, sarı, mavi, kırmızı ve en önemlisi beyaz"

Beyaz rengi çok severdim. Saflığı yansıtırdı bence.

"Hadi bakalım"

İlk fırça darbesi, ikincisi ve üçüncüsü...

Önümdeki hayran olunası güzelliği tuvale aktarırken kendimden geçmiş gibiydim.

"Ah kurdu çizmek için beyaz gerek nerde bu boya?" dedim bir ağacın arkasından görünen beyaz kurdu fark ettiğimde.

Bir dakika!

Dünkü kurt değil mi o?

Ağzındaki de ne öyle?

"Sepetimi ağzında mı taşıyor bana mı öyle geldi?"

Ama hayır, içi elma ile dolu olan sepetimi ağzında taşıyor sallana sallana geliyordu.

Gördüklerimin gerçekliğinden emin olunca koşarak bahöeye çıktım. Tam o anda kurt ağzındaki sepet ile içeriye giriyordu.

"Tanrım! Bunları nereden buldun?"

Ama oldukça sağlıklı görünen kurt yavaşça yere bıraktı sepeti ve yanıma gelip yere uzandı. Kötü bir şey yapmış köpekler gibiydi şuan. Ben de malum az biraz oynatmışım zaten kafamı, daha fazla sorgulamadan kurdun başını okşamaya başladım.

"Beni terk ettin sandım, sebebi neydi ki?"

Cevap olarak bileğimi kokladı yine.

"Daha iyi görünüyorsun. Firar edebilecek kadar iyileştiğine göre yıkanacak kadar da iyileşmişsindir"

Gözlerini kaldırıp uzun uzun baktı bana. Bu garip hissetmeme neden olmuştu.

"Bunu evet olarak kabul ediyorum hadi bakalım arka bahçeye"

Arka bahçede benim küçükken küvet olarak kullandığım ama artık içine sığmadığım bir su deposu vardı.

"Bunun içine ılık su koyacağız ve sen de yıkanacaksın. Ama önce içindeki soğuk suyu dökmemiz lazım- hey!"

Kurt sanki yıllardır bu anı bekliyormuş gibi suyun içine atlayıverdi.

"Pekala sabırsız şey hadi seni yıkayalım"

Suya büyük bir heyecan ile atlayan ama sonrasında olduğu gibi duran kurdun tüylerindeki kanı iyice temizledikten sonra eserime büyük bir gururla baktım.

"Tertemiz olduğuna göre artık bir şeyler yemelisin. Yaran halen tam olarak iyileşmiş değil. Hadi şimdi çık bakalım sudan"

Dışarıya atladı ve üstündeki tüm suyu bana sıçratacak şekilde kurulanmaya başladı.

"Hey hey sakin ol"

Ardından yanlış bir şey yaptığını fark etmiş gibi bir an durup yüzüme baktı ve bahçenin öteki ucuna gidip orada işine devam etti.

"Akıllı oğlan"

Yine elma yiyeceğini düşünüp nasıl olduğunu anlamadığım toplanmış elmalardan birkaç tane alıp kurdun yanına döndüm.

"Umarım bugün de bunlardan yersin. Yoksa sana et bulamam"

Ama umduğum gibi elmalardan yemeye başladı.

"Sen vejeteryan bir kurtsun galiba"

Uzattığım son elmayı yemek yetine bileğimi koklayınca doyduğunu anladım.

"Sen burada oynamaya devam et. Benim bitirmem gereken bir resmim var"

Kafasını hafifçe kaldırıp doğruca yüzüme baktı. Ben de arkamı dönüp eve doğru yürümeye başladım.

Göz ucuyla arkama baktığımda kurdun da benimle beraber geldiğini gördüm.

"İçeri giremezsin. Senin dışarıda olman lazım. Sen buraya aitsin"

Ama küçük çocuklar gibi kafasını hafifçe yana eğdi. Dudağını büzmüş gibi bile geldi bir an.

İçeri almak ve almamak arasında kararsız kalmıştım. Ama sonunda kalbim mantığımı alt etti.

Bir dost istiyordum.

"Peki öyleyse gir içeriye bakalım"
















Selam herkes!

Sevdiğim bir bölüm oldu. Ama daha iyi bölümler taslakta bekliyor.

Oy vermeyi unutmayalım




Dancing in the Moonlight, TaennieWhere stories live. Discover now