27.Bölüm:Siyah Bir Silüet

Start from the beginning
                                    

Fakat gerçekten de en son Yoshi aramıştı.

Yaşadığı şoku atlatmaya çalışan Jihoon, diğerlerine "Bu arada Junkyu nerede?" diye sordu sanki hiçbir şey olmamış gibi. Diğerlerine fark ettirmemeye çalışıyordu aşırı korktuğunu, ama tüyleri bile diken diken olmuştu. Yoshi uyuyorsa nasıl birini arayabilirdi ki? Yoshi'nin yanına gidip telefonunu bulmaya çalıştı ve buldu.

Cebindeydi ve tahmin edebileceğiniz gibi en son aramalarında Hyunsuk vardı.

Bir anda "Yok." diye bir ses duydu Jihoon. Bu, Haruto'nun sesiydi. Şirin abisini her yerde üç dört kez arayan, fakat bulamadığı için çok korkan uzun boylu, siyah saçlı Japon çocuğun gözleri dolmuştu.

Asahi bir anda koşarak bir kapıya doğru gitti. Bodrumun kapısıydı burası. Diğerleri de yavaş yavaş peşinden gittiğinde aşağıdan Asahi'nin çığlık sesi duyuldu. Tabii ki de ilk koşan, neredeyse ışık hızında koşan kişi Jaehyuk idi.

Ve Junkyu'yu buldular.

Önünde çoktan sönmüş bir ateşe dair can yakıcı izler vardı. Karanlık, siyah ve bir okulun spor salonunun yarısı büyüklükte olan bu yer, normalde çok soğuk olmasına rağmen şu an aşırı sıcaktı. Zavallı, şirin çocuk duvardaki neredeyse paslanacak olan  demir zincirler ile bağlanmıştı ve ve baygındı. Açık kahve kahküllerinin dibi biraz terlemişti.

"Junkyu..." Dedi elleri ve sesi hafifçe titreyen Hyunsuk. Ona yavaşça yaklaştı, gözlerinden yaş aktı, kalbi sıkıştı. Çocuğun kahküllerini alnından çekip elini, Junkyu'nun alnına koydu. Sesi biraz daha titrerken konuştu.

"Ateşi var." Dedi ve burnunu çekti. Daha hiçbir olay için dermanı kalmamıştı. Sürünerek kenara çekildi ve sıcak zemine yattı.

"Ambulansı arayın." Dedi Jihoon. Sonra ise dediğini yaptılar.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Grup, yine ve yine hastanede perişan bir halde oturuyorlardı. Bu, Junkyu'ya yapılan ikinci saldırıydı ve çok büyüktü, havale geçirip ölebilirdi veya vücudunda kalıcı hasarlar oluşabilirdi.

"Bıktım ve yoruldum." Dedi Hyunsuk başını duvara yaslayarak. O çok çabuk üzülen, çok çabuk bıkan ve sevdiklerine bir şey olunca bunu kaldıramayan birisiydi. Böyle davranması normaldi, ona göre bu işi hemen bırakmalılardı ama olağanüstü bilgilere ulaşmış iken bırakmak çok saçma olurdu, üstelik onlar gayet akıllıydı ve bir işi tam çözmek üzereyken bırakmak, çekilen acılara ihanetti. Jihoon'un mantığı buydu, madem o kadar acı çektik bari tamamlayalım, idi ve mantığı, düşüncesi doğruydu. Bu işi yapabilmek için neredeyse delirme seviyesine gelene kadar gidecekti Jihoon.

"Devam mı edeceksiniz?" Diye sordu Hyunsuk. Kendini saymıyordu, çünkü bu olaydan sonra tamamen bu olaydan sıyrılmıştı. Olaylar üst üste geliyordu ve Hyunsuk kendi psikolojisini önemsemeden sürekli diğerleri ile ilgileniyordu. Sonradan Hyunsuk'un üstüne yığılmaya başlayan, ardı ardına gelen korkunç ve yıkıcı olaylara dayanamayan Hyunsuk, bu işte kendini yok saymaya başlamıştı bile. Jihoon ise Hyunsuk'u anlıyor, ona bir şey demiyordu.

"İsteyenler ile." Dedi Jihoon ifadesiz bir şekilde. Hyunsuk sinir ve şok içinde ona baktı. Konuştu fakat tam yarıda sözü kesildi.

"Jihoon-"

"Bunu evde konuşacağız Hyunsuk."

Sesi bir ricadan veya geçiştirmeden çok emir gibiydi. Sertti ve bıkmıştı. Bir ilişkide iki farklı taraf bulunurdu ve onlar bu tarafları fazla yansıtıyordu. Hyunsuk duygusal, herkesi umursayan, sevecen, bencillikten bir haber ve inatçı bir insandı. Jihoon ise ondan daha inatçı, sinirli, biraz küfürbaz, duygularını bazen kenara bırakmayı bilen biriydi. İkisinin zıt özellikleri kritik durumlarda hiçbir işe yaramıyordu ama Jihoon bir şekilde toparlıyordu.

Ormanın Ardındaki Siyah Ev SerisiWhere stories live. Discover now