20. ORMAN KANUNLARI

Start from the beginning
                                    

"Rüzgar bey böyle uygun gördü. Bugün gelmenize gerek yok. İyi günler" dedi ve kapattı telefonu. Tekrar sizli bizli olduğumuza göre sanırım ona sandığı kızgınlığıma, o da kızarak cevap vermişti.

Bir yandan taksi durağının numarasını çevirirken diğer yandan da site kapısına doğru yürüyordum. Gidecek bir işim yoktu ama eve dönesim de yoktu aynı şekilde.

Siteden çıktığımda duyduğum korna sesi ile telefondan başımı kaldırdım. Şaşkınlıkla kaşlarım havalandı. Pek tabi arabasının camından eğilip bana bakan Sıla'yı görmeyi beklemiyordum karşımda.

"Ezgi yurtdışında, Sercan'a ulaşılamıyor, Berkay fizik tedavide. E senin de bir dost omzuna ihtiyacın var diye düşündüm aşkım?" dedi. Ona şaşkın şaşkın bakmama rağmen gülümseme dolu yüzüyle bana bakıyordu.

Hala şaşkınlığımı üzerimden atabilmiş değildim ama yine de kendi telefonumun ekranını kilitlemiştim. Sıla'nın arabasına doğru yürüdüm.

Arabaya bindiğimde "Sıla?" dedim. Devamını getirmedim ama o ne diyeceğimi anlamış gibiydi.

"Bugün burada olmam gerekiyordu Aslı." diyerek başladı konuşmasına. Bir yandan da arabayı sürmeye başladı. "Sabah kalktığımda daha haberleri görmeden yanında olmak istedim. Bilemiyorum yanında olmam gerekiyormuş gibiydi işte. Sonra da haberleri gördüm ve buradayım." dedi.

Dudaklarımı birleştirip minnet dolu gözlerle ona baktım. Cidden birine ihtiyacım vardı şu an. Beni yargılayacak aileme değil, benim Sıla'nın da dediği gibi başımı koyacağım bir omuza ihtiyacım vardı.

Duygulandığımı görünce alayla konuşmaya devam etti. "Ayrıca ne yaşandıysa da yaşandı bitti. Ben unuttum bile."

Bu sefer elimi direksiyonu tutan sağ elinin üzerine koyup, kendime doğru çektim. Duygulanmıştım. Fazlasıyla duygulanmıştım. Son zamanlarda yaşadıklarımdan kaynaklıydı belki de. Her şey üst üste gelmişti. Yıpranmıştım. Sinirlerim yıpranmıştı.

Sıla aklımdan şu an geçenleri okumuş gibi konuştu. "Hayır her şeyi anladım da, sana ne oldu bunu bu kadar sorun ettin? Yani sen böyle biri değildin. Güler geçerdin." dedi.

"Evliyim" dedim sadece.

Sıla, gözlerini kocaman açarak, gözlerini yoldan ayırıp bir anlık bana baktı. Evli olduğumu yeni hatırlamış gibiydi. "Ha, evet. Doğru." dedi son harfi uzatarak.

Bu haline gülmeden demedim.

"O kadar karmaşık ve gereksiz teferruatlarla dolu bir hayatım var ki, unutmuş olabilirsin normal." dedim karşılığında gülmeyi bırakmadan.

"Unutmak değil hayatım. Siz anlaşmalı evlilik yapmıştınız, hani herkes hayatını yaşayacaktı falan. Ben de buralar var. Anlam veremediğim daha doğrusu şaşırdığım şey, ne oldu da ben kaçırdım."

"Emin ol, çok şey kaçırdın" dedim gülerek kafamı sallarken.

"Şu an bu evlilik sana neden dert? Haberlerde yazan Hisar detayı yüzünden mi? Yoksa Hisar'la aranızda cidden bir şeyler mi başladı?" diye sordu.

"Keşke" diye mırıldandım. Sessizce mırıldandım. Sıla duydu mu duymadı mı bilmiyorum ama herhangi bir tepki vermemişti karşılığında.

"Aileler" dedim daha yüksek sesle. Tek kelime ve bence tüm sorunu başlı başına açıklıyordu.

Hisar'ın ailesi ve benim ailem bu habere sorun çıkartacaklardı ve bu bir şekilde yine Hisar'ı sinir edecek ve kendisinin öfke kontrol sorunu olduğundan, bu iş yine bir şekilde bana patlayacaktı. Ben artık kavga etmekten yorulmuştum. Evet, bu kısa sürede cidden şiddetli geçimsizlik yaşıyorduk bu evlilikte.

BEYAZ KAFESWhere stories live. Discover now