5. Bölüm

97 55 50
                                    

5

Oops! Ang larawang ito ay hindi sumusunod sa aming mga alituntunin sa nilalaman. Upang magpatuloy sa pag-publish, subukan itong alisin o mag-upload ng bago.

5. Bölüm
"Ev"
🎵 Dedüblüman- Çözemezsin 🎵
🎵 Can Ozan - Ağlama ben ağlarım 🎵
***

Cehennem her insanın kendi içinde bir yerlerdeydi. Uzakta, yakında ya da başka yerlerde değil; kendi içimizde kendi alevleriyleydi. Acı ruhun prangasıydı, özgürlük yoktu. İstenilen her şey bir hayalden ibaretti, acının geçmesi ise bir masaldı. Ben bu masaldan yeni uyanmıştım.

Cehennem tüm kapılarını bana açmış, ruhum acının tutsağı olmuştu. İçerisinde yürüdüğüm, kaçmaya çalıştığım bu acı beni bırakmıyor prangalar daha da sıkı tutuyordu ruhumu. Elimde tuttuğum battaniyeyi daha da sıkarken bir damla daha süzüldü gözlerimden.

Zar zor ayağa kalkıp kendimi koltuğa atmıştım, bakışlarım karşıdaki duvardan ise ayrılmamıştı. Hava soğumuş, daha da kararmıştı ama içim bir savaş alanıydı. Her şey birbirine girmiş, zihnim içerisinde bir katliam yaşanmıştı ve bu katliamı ben dışında kimse bilmiyordu.

İnsan ölürdü bazen, bunun için nabzın durmasına gerek olmazdı. Zar zor yattığım yerden doğruldum, gözlerim duvardan ayrılıp yavaş yavaş etrafta gezindi.

Kahkahaların eksik olmayacağını düşündüğüm salonumdaydım, nefes alışverişimin dışında bir ses yoktu. Aydınlık olması gereken yerler karanlık kalmış, odayı aydınlatan tek ışık perdeden sızan sokak lambası olmuştu. Özenle silip süpürdüğüm yerlerde geçmişimin izleri duruyordu, etraf dağılmıştı.

Özenle sakladığım, uğraştığım her şey yerle bir olmuştu. Evim üzerime yıkılmış gibi hissediyordum. Dağılmış saçlarım görüş alanımı kısıtlarken elimde tuttuğum battaniyeyi bıraktım. Saçımdan düşmek üzere olan tokayı elime aldım.

Hiçbir şeye halim yokmuş gibi hissediyordum, ruhum savaşın ağır hasarını yaşıyordu. Dağılmıştım, küçük bir yorgan parçasının bende bıraktığı bu dağılma beni ürkütüyordu. Sarı saçlarımı iki hamleyle topuz yaptım.

İki elimle koltuktan destek alırken son bir kez etrafa baktım. Toparlanmam gerekiyordu. Hayatın kimseye acıması yoktu, bana da olmayacaktı. Ayağa kalkarak pencereme doğru yürüdüm. Güneşliği çekerken dışarıda neredeyse kimse olmadığını fark etmiştim.

Parkenin üzerinde duran dağınıklığa basmamaya çalışarak salonun girişine ulaştım ve ışığı yaktım. Etraf aydınlanırken gözüm ışığa alışmaması sebebiyle kısılmıştı. Birkaç saniye gözlerimi kapalı tutarken yavaş bir şekilde yeniden açtım.

Gözlerim etrafta yeniden gezinirken karanlığın çok belli etmediği dağınıklık ortaya çıkmıştı. Karanlık bir şeyleri gizlemede oldukça başarılıydı.

Dört bir yana dağılmış anılarım yerde dururken gözüm kutuyu aradı. Koltuğun yanında gözüme çarparken oraya doğru yürüdüm, bu dağınıklığı toplamam gerekiyordu. Elime aldığım kutuya yavaş yavaş dolduruyor, çoğuna bakmamaya çalışıyordum.

Resimler, mektuplar, karnelerim kutunun içinde yeniden yerini alırken sona kalan şeyler battaniye, içinden çıkan resim ve bende olan tek bebeklik resmimdi. Kutuyu masaya koyarken yeniden koltuğa oturdum.

Bazen dolabımda duran, içini açınca sadece kötü anı timsali olan o kutuyu neden sakladığımı çok düşünürdüm. Bana faydadan çok zararı olan o kutu geçmişim bana vurduğu en büyük prangaydı. 

  Elime aldığım hastane resmine dikkatle bakarken gözüm sadece yanık kısma gidiyor, beynimin en ücra köşeleri orayı tamamlamaya çalışıyordu.

Sarı saç, mavi göz, kumral saç, yeşil göz... Belki de hiç birisiydi? Annem nasıl birisiydi ve benim onu kendime mi benzetmem gerekiyordu? Asıl soru, ben anneme mi benziyordum?

Elim yanık yere giderken bir gözüm bebeğe kaymıştı. Annesinin kucağında mışıl mışıl uyuyan, her şeyden habersiz o bebeğe. Bana.

Resmi elimden bırakırken ağrıyan başımı ovaladım. Düşündükçe daha dibe gidiyor, daha dibe gittikçe bu işin içinden çıkamayacağımı hissediyordum. Belki de zaten dipteydim ve çoktan bu işin içerisindeydim.

  Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Yetimhaneden ayrıldıktan sonra da, önce de ailem hakkında araştırmalar yapmıştım ama sınırlı kaynakla hiçbir şey bulamamış, bir adım bile atamamış, ilerleyememiştim. Şimdi yeni bir hayata başlamışken kapıma kadar gelen geçmişim araştırılmak istiyordu ama ben nereden başlamam gerektiğini bilmiyordum. Ben bu konuyu kendimle bile konuşmuyordum.

Elime yeniden resmi alırken gözlerim işime yarayacak bir şey arıyordu. Bunca yıl sonra kapıma gelmiş bu battaniye bir tesadüf değildi. Saatlerce düşündüğüm ve sonucuna vardığım tek şey buydu. Tesadüflere inanmazdım. Bir şey ve bir kişi oradaysa bu tesadüf olamazdı.

Resmin her santimini incelerken küveze yapıştırılmış yuvarlak banta ilişti gözlerim. Net görmek için gözlerimi kısarken yazının küçük, resmin ise eski olmasından dolayı okuyamamıştım. Gözüm resimde başka bir şey arıyordu. Bir resimden çıkarabileceğim ne varsa çıkarmak istiyordum.

Resmin arka tarafını çevirdiğimde beyaz bir kısım karşılamıştı. Beklediğim bir şey olduğu için gözlerim bir şeyler aramaya devam etti.

Parmağımın olduğu yerde sarı bir şekilde yazılmış tarih dikkatimi çekerken parmağımı geri çektim.

27.04.1998

Kimlikte yazan doğum günümdü. Nereden başlamam gerektiğini anlayamazken resmi elimden bıraktım. Karışık yollar önümde beliriyor, napacağımı bilemez bir halde savruluyordum.

  Bu savruluşun nereye kadar gideceğini bilmiyordum ve bu bilinmemezlik içinde bulunduğum bu durumda beni en çok rahatsız eden ikinci şey oluyordu. Tek başıma yapacağım bir şeydi. Yüzleşemiyor, yüzleşemediğim için nereden başlayacağımı bilmiyordum.

Yanımda duran telefonu elime alırken parmaklarım yerini ezberlediği o numaraya kaydı. Telefonu kulağıma götürürken ağrıyan başımı ovaladım.

"Yazgı?"

Gülcenin sesi telefonun diğer ucundan duyulurken kuruyan dudaklarımı ıslattım.

"Gülce..."

Bu cümlem ona yeterdi. Gülce neye ihtiyacım olduğunu anlardı. Çok kelimeye, çok söze ihtiyacımız yoktu bizim. Bir insanı anlamak çok kelime kurmadan da yapılabilirdi. Telefonun kapandığını anlarken kulağımdan çekip yeniden yanıma koydum. Bundan sonra beni neyin beklediğini bilmiyordum ama yalnız olmadığımı biliyordum.

***

Sipahinin en kısa bölümlerinden sanırım. Lütfen kızmayın, bundan sonraki bölümlerimiz 3.000-5000 arası değişecek ama bu bölüm çerezlik olsun.

Yazgının geçmişi onun kapısını çaldı, sizce o kutuyu kim neden gönderdi?

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere 🤍

Sipahi (+18)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon