Kizutsuite

113 12 34
                                    

Selamlaar. Umarım beğenirsiniz. Oy ve yorum atmayı unutmayın. Üyeler aşırı soğuk yapmıyor ancak Jeongguk'un çok hassas bir yapısı var. Bunu ileride daha net görürüz zaten. Soft bir fic olacak çok kaos şudur budur beklemezsiniz umarım... Öpüldünüz. 💕🩷✨

-

Kırılmıştım. Şu iki gün içerisinde üyeler bana farklı yaklaşıyordu ve ben yeterince dipte değilmişim gibi daha da batıyordum. Kalbim daha doğrusu göğüs kafesim yanıyor gibi bir hisle baş başa kalıyordum. Jimin hyungun fotoğraf işlerini tam şuan halletmiştim. Fotoğraflar tek tek silinmişti. Geriye davalar kalmıştı. Korumaların bazıları değişmiş bazıları işe alınmıştı. İki gün içerisinde bunca şey yapmak bedenimi çok yormuştu. Açıkçası biri beni uyarmadığı zaman yemek yemeye, su içmeye uyumaya dikkat eden birisi değildim. Bedensel ihtiyaçlarımı görmezden geliyordum.

Şimdi ise onca yağmurda taksi bulamadığımdan eve kadar koşmuştum. İçeri girdiğimde sırılsıklamdım. Hasta olmak istemediğimden ceketimi çıkartarak kenardaki kalorifere koymuş telefonumu peçeteyle kurutmaya çalışmıştım ki kafama bir havlu bırakıldığını hissettim. Jin hyung havlu getirmişti. " Teşekkür ederim hyung-nim. Ben Jimin hyung-nimin ve korumaların işini hallettim. Sadece davalar kaldı. "

" Jungkook sence şuan sorun davalar mı? Sırılsıklam olmuşsun, buz gibisin Tanrı aşkına! Bu yağmurda kim dışarı gönderdi seni? " Bir yandan üstümdeki ceketim yüzünden ıslanmış hırkamı çıkartıp bir yandan saçlarımın suyunu alıyordu. Beni anlayamadığım bir hızla şöminenin dibine getirmişti. Cidden titrediğimi şuan fark ediyordum. Tişörtüm dışında herşeyim ıslanmıştı. Yoongi hyung yanıma eşofmanla gelerek önüme siper olmuş omuzlarına tutunmamı sağlayarak altımdaki pantolonumu çıkarmıştı.

Çoraplarımdan kurtulduktan sonra ince sıcak parmaklarını beni rahatsız etmemeye çalışarak bacaklarımda gezdirdi. Bacaklarım soğuktan yanmıştı adeta. Sıcak parmakları biraz kaslarımı gevşettikten sonra eşofmanı giydirmişti. Saçlarımı Jin hyung değil Tae hyung kurutuyordu. Beni yere oturturlarken yavaş yavaş bedenim ısınmaya başladığından uyku çökmüştü.

Uyuyamazdım çünkü davalar için beni arayacaklardı. Şömineye biraz daha yakınlaştığımda Jimin hyung çekingen bir şekilde yanıma gelmiş pikeyi omuzlarıma bırakmıştı. Gözlerime bakmaya çalışsa da bakamamıştım çünkü en çok ona kırgındım. Namjoon hyunglarda gelirken Şöminenin etrafında oturmuştuk. Taehyung beni bacakları arasına oturtmuş saçlarımı kurulamaya devam ediyordu. Elimi yüzüme kapatarak derince esnedim.

Hoseok hyung elinde dumanı tüten kupayla geldiğinde hafifçe gülümsedim. " Hyung neden zahmet ettin? " Bir anda herkesin ilgilenmesi ve bana dönmeleri yüzünden yüzüm kızarmıştı. Utanmıştım çok. Saçlarımı kurutmayı bitirmesine rağmen arkamdan çekilmeyen Tae hyung ellerini gergince belime yaslamıştı. Herşeye rağmen sıcak dokunuşu çok yumuşak hissettirdiğinden vücudumu ona yaslamıştım.

Üyelerin bana karşı biraz yumuşadığını hissetmiştim. Namjoon hyung dışında. En otorite düşkünü olan oydu ve hatalar onu çok kızdırıyordu. Aralarında en çok hayran olduğum kişi oydu bu yüzden ekstra kırılıyordum istemsizce. Başımı öne düşürmüş kimseyle göz teması kurmadan bitki çayıma bakıyordum. Burnumu derince çektiğimde Namjoon hyungun esmer parmakları alnıma değerek hafifçe bastırdı. Gözlerimi kapatarak elinin ısısına odaklandım.

" Oh, şükür ateşin yok. Ama hâlâ ısınamamışsın tam. Çayını bitir. Sonra güzelce uyu. Hasta olursun yoksa. " Mırıldanarak hyungumu onayladım. Ortam garipleştiğinden telefonumu ve çayımı alarak yukarı çıkmak adına ayağa kalktım. Hafifçe eğilip selam verdikten sonra odaya çıktım. Hızlıca kendimi yatağa atarken tek derdim uykumu alabilmekti.

-

" Jeongguk'un hyungu sayılıyorum zaten. Ben bırakırım seni güzelim. " Sam'in konuşmasıyla gözlerimi kaçırdım. Rahatsız oluyordum. Tatil günümde şirkete gitmek istemiyordum ancak Sam'i kırmadan nasıl reddedeceğimi bilmiyordum. Normalde çok yakın değildik ancak o öyle sayıyordu işte. Bunalmış gözlerimi Namjoon hyunguma çevirdim. Her ne kadar aramızdaki soğukluk tamamen kalkmasada onlar kendilerini affettirmeye çalıştıklarını gösteriyorlardı.

" Kusura bakma Sam ama burada Jungkook'un hyungu olsa olsa ben veya Yoongi olur. Sen çok sonra geliyorsun. Güvenmiyorum ve kardeşimi izin gününde çalıştırmak istemiyorum. Şimdi lütfen çık, bizde aile yemeğimizi keyifle yiyebilelim. " Aralarında en kıskanç olan Yoongi hyung olduğundan onu bastırarak söylemişti. Yoongi hyung bir Hoseok hyungu birde beni deli gibi kıskanıyordu.

Alnındaki damarı belirmeye başlayan Yoongi hyungun koluna dokunarak dikkatini çektiğimde belime parmaklarını sarmıştı. Aramızda sandalyemin kolu olsada beni dibine çekmiş kendince gizlemişti. Bir Yoongi bir de Tae hyungun kıskançlığı beni bitiriyordu. Elbette hoşuma gidiyordu. Hiç rahatsız değildim hemde hiç. Beni bir tek birbirlerinden kıskanmıyorlardı üyeler.

Onlar zaten aile gibiydi. Bende ailenin en küçük üyesiydim. " Peki gideyim o zaman ama en yakın zamanda buluşalım, Jungkookie. " Kabalık yapmamak amaçlı samimi olmayan bir gülücük vermiş olsamda diğer yanımda oturan Jimin hyungun bile bakışı ona dönmüştü. Şansını zorluyordu. Sam evden çıktığında gözlerin bana dönmesi ve kıksançlıklarını iliklerime kadar hissettiğimden mutluluk ve utançla gözlerimi kaçırdım.

" Biricik küçük üyemizi paylaşma düşüncesi bile gözümü seğirtiyor. " Taehyung hyungun tepemde dikilirken bastıra bastıra sinirle soluyarak söylediği cümle ile kıkırdamamı tutamamıştım. Üyemiz demişti. Hoşuma gitmişti. Deli gibi mutlu oluyordum onlarlayken. " Çok mu komik geldi küçük bey? Bizim kıskançlığımız hafife alınmaz ama. " Bir anda koltuk altlarımdan ve belimden kavranarak bebek gibi sandalyeden kaldırılmamla çığlık atmıştım. Bacaklarımı kendime çekmiştim ancak Tae hyung hiç zorlanıyor gibi durmadan beni mutfağa taşımıştı.

Boynuma baskılı bir öpücük bırakıp etkisini fark etmeden yanıma oturmuştu. Hızlı nefeslerimle yanaklarımı kapatmıştım. Beni heyecanlandırmakta üstüne yoktu cidden. Yemeklerin hepsi koyulana kadar bunun verdiği mutlulukla sallanıp durmuştum. Ne ara yemekler önümüze geldi anlamamıştım bile. Önümdeki soslu kırmızı ete gözlerimi kısarak bakarken kafamı kaldırmamla Jin hyung ile göz göze gelmiştim. Kaşlarını kaldırarak tabağımı işaret ediyordu.

Tabağını bitirmek zorundasın demekti bu. Taehyung hyunga döndüğümde kafasını iki yana salladı. Bitiremezdim ben ama. Kırmızı eti sevmiyordum. Tavuk eti dışında hiçbir eti sevmiyordum ben. Dudağımı bükerek birkaç lokma aldığımda hızlıca yuttum. Yani kötü değildi elbette, Jin hyung hazırlamıştı nasıl kötü olabilirdi ki? Sadece ben sevmiyordum.

Hâlâ ağzımdaki lokmayı çevirip yutmaya çalışırken yanağımı sıkıştıran uzun parmaklarla Taehyung hyunga baktım. Bir anda üzerime eğildi. Tabağıda biraz saklamışken çubuklarıyla birkaç parça eti kendi tabağına aldı ve yanağıma baskılı bir öpücük verdi. Anında kıpkırmızı olurken yediğim et boğazıma kaçmadığı için şükrettim. " Oha öptün mü Taehyung çocuğu yada yedin mi? " Git gide daha da kızarırken hızlıca ayağa kalktım ve bardağıma su koydum. Çok kızarmıştım.

" Hayır hyung! Tanrı aşkına utandırmayın artık bebeğimi. Yanağını öptüm sadece... " Ne kadar beni savunur gibi konuşsa da sesinde duyabildiğim alaycıl bir tını vardı. Suyumu içip masaya geri döndüm. Konuyu değiştirmek için kırk takla atmıştım. Kalbim ise garip bir şekilde heyecanla hızlı hızlı atmaya devam ediyordu.

My Time | TaekookWhere stories live. Discover now