26' Bir şeyler tersine dönüyor

Start from the beginning
                                    

"Alfalar bunu denemişler ama saldırganlıkları yüzünden kendilerini yeniden aynı konumun içerisinde bulmuşlar, Jungkook. Büyükbabanın enstitüyü kurması ve genel dünya üzerinde yaygınlaşırması, Alfaları korumaları, onları eğitmeleri bu yüzden... Saldırganlık her zaman kazanamaz. Betalar bizden her zaman savaş beklediler, kendilerini buna hazırladılar ama barışçıl bir yol onları beklemedikleri bir sonuca götürdü."

Taehyung'un sözleri onun içini rahatlatması gerekirken işe yaramıyordu. Jungkook her şeyin bu kadar basit bir çözüme kavuşacağına inanmıyordu. Betaların bu kadar sessiz kalmaları normal gelmiyordu. Alfaları gözünün yaşına bakmadan katleden kana susamış bir topluluk nasıl oluyordu da şimdi sessizliğe gömülmüştü? Planları neydi? Düşüncelerini birine açmaktan endişe ediyordu. Onu sakinleştirmek, bir sorunun kalmadığına inandırmak için dil dökeceklerdi ve Jungkook zaman içerisinde sakinleyecekti. Tetikte kalmak, bu barışçıl mutluluğa kendini kaptırmak istemiyordu.

Parmakları omuzunda duran ele tutundu. Taehyung'u yanında tutmak için göze alabileceklerinin sonu yoktu. "Derin düşünceler içerisindesin." dedi Taehyung, onun sessiz kalışından endişelenmişti. "Aklımda dolanan çok fazla soru var, kolay cevaplar beni tatmin etmiyor. Yine de sen yanımdasın, bu yeterli sanırım." dedi Jungkook, kasabanın meydanında durdular. Bazı evlerden soluk ışıklar gözlenebiliyordu. Tüm kasaba derin bir uykuya dalmış gibiydi. Alfaların sokakların arasındaki belli belirsiz siluetlerini görebiliyordu.

"Benim için de senin yanında olmak yeterli, Jungkook. İnsanları, Alfa-Beta sorunlarını, hatta büyükbabanı bile bir kenara bırakalım ve sadece biz olalım, bizi konuşalım."

Taehyung'un sıcak elleri boynunun iki yanında duruyor, başparmakları çenesini okşuyordu. Gri gözlerindeki o Ay'a sinmiş parlaklık onu mutlu ediyordu. Jungkook iç geçirdi. Tüm düşüncelerini geride bırakmak, kendini Taehyung'un kollarına atmak istiyordu. Dudaklarını birleştirdi, Taehyung onu öylesine usul usul öpüyordu ki gözlerinin yaşlarla dolmasına engel olamadı. "Bebeğim?" diye sordu Taehyung dudaklarını ayırdığında, parmakları Jungkook'un yanaklarına süzülen yaşları yakaladı. "Mutlu hissediyorum ama içimden söküp atamadığım bir huzursuzluk var. Her şeyin son bulmasını, korkmamayı diliyorum. Seni kaybetmek istemiyorum." dedi Jungkook, kendini toparlamaya çabalıyordu.

Yanaklarındaki dokunuşlar onu rahatlatırken Taehyung gülümsedi. "Biliyorum, içindeki korkuları zaman içerisinde yok edeceğim, söz veriyorum. Ben yanındayım. Güçlü durmak, kendini birilerine kanıtlamak zorunda değilsin. Ben buradayım. Alfan olarak seni koruyacak, güçlü kalmak istemediğinde tutmak için bekleyeceğim." Jungkook onun sözlerinin daha çok ağlatıyor olduğunun farkındaydı. Betalara karşı içinde oluşturduğu direnç son bulabilirdi, artık kendini korumasına gerek yoktu. İç geçirdi. Birilerinin ona dayanak olması iyi hissettiriyordu. "Evet, artık Alfam yanımda." dedi, Taehyung dudaklarını onun dudaklarına kapattı. Jungkook onun dilini kendi dudakları üzerinde hissettiğinde içindeki heyecana engel olamadı, elleri Taehyung'un boynuna dolandı.

Biraz daha meydanda kaldılar, banklara oturarak konuştular. Taehyung onun bir elini kendi ellerinin arasına hapsetmiş, parmaklarıyla oynuyordu. Büyükbabasının bahçesinde gardenyalar ekili olduğu evindeki saklı buluşmalarının sonunda kasaba meydanında bu hâlleri aklına gelmemişti. Taehyung arada onun saçlarını öpüyor, rahatlaması için feromonlarını serbest bırakıyordu. "Taehyung." dedi Jungkook, gözlerini gri gözlere çevirdi. "Eş meselesi... Sana da tuhaf gelmiyor mu?" diye sordu, en azından ona açabileceği bir konusu olduğunu fark etti.

"Hayır, gelmiyor. Ben her zaman bir eşimin var olduğunu biliyordum Jungkook. Ormana kaçıp gelmelerimin onu bulmak için olduğu söylenerek geçirdim günlerimi. Sen beni bulduğunda... Tanrı'm! O kadar güzeldin ki! Aklımı başımdan aldın. Keşke dedim, o güzel Omega benim eşim olsa diye ama sonra kendimi sana layık göremedim hiç."

Jungkook onun elini dudaklarına götürerek öptü. "Bana senden daha layık olabilecek kimse yok, Kim Taehyung. Ben ruh eşi olayının bir efsaneden ibaret olduğunu sanıyordum ama şimdi buradasın, benimlesin." dedi, Taehyung onu kollarının arasına alarak sarıldı. "Kurdum seninle rüyanda iletişim kurmak istemiş, hâlâ garip geliyor ama bir yandan mutluyum. Senin benim olduğunu her zaman biliyormuş." Jungkook onun sözlerine gülümsemeden edemedi, her zaman onun olacaktı. Tek dileği tüm bunların bozulmamasıydı.

Eve gitmeleri gerektiği zaman geldiğinde Jungkook onun kollarından çıkmak istemiyor olsa da mecburdu. Taehyung onun elini tutmuş, parmaklarının birbirine geçmesini sağlamıştı. İçindeki sıkıntı dolu düşünceler biraz olsun uzaklaşmıştı. Daha iyi hissediyordu. Eve girdiklerinde büyükbabasının gelmiş olduğunu gördüler. Salondaki baş köşede oturuyordu, elindeki bastonunu bırakmamıştı. Jungkook'un hatıralarındaki hâlinden oldukça yaşlı görünüyordu. "Çocuklar içeri gelsinize." dedi onları fark eden annesi, Jungkook ceketini çıkardı ve istemese de salona adımladı.

"Senelerdir bizden uzak bir enstitüde saklanırken amacın neydi baba?"

Jeon Sanghyuk'un sesinde bir duygu arasa da bulamadı Jungkook. Ona hak veriyordu. "Herkesin benim öldüğümü düşünmesi gerekiyordu. Planlarımı yaşıyor hâlde, Min ailesinin gözetiminde gerçekleştiremezdim. Biraz olsun anlamanız gerek." dedi büyükbaba, bakışlarını koltuğun kenarında oturmuş Jungkook'a çevirdi. "Çok güzel büyümüşsün, çok yakışıklı bir delikanlı olmuşsun." Jungkook bir şey demedi, hâla onu ziyaret etmemiş olmasına kırgındı. "Evet ve sen onun büyüdüğünü göremedin." dedi babası, Jungkook onun da kendisi kadar kırgın olduğunu gördü. "Bu konuda kendime de kızıyorum. Hem Yoongi'nin, hem Jungkook'un, hem de Jiae'nin büyüdüklerini göremedim. İyi bir büyükbaba olduğum söylenemez, üzgünüm çocuklar." Jungkook ona üzülmek istemiyordu ama elinde değildi, çocukluk zamanlarının en güzel anılarına ev sahipliği yapıyordu.

Jimin artık eve gitmesi gerektiğini söyleyerek ayağa kalktığında Jungkook onu bırakmalarını teklif etti. "Sorun yok, ben kendim gidebilirim." demiş olsa da Yoongi çoktan ayaklanmış, kendi ceketini üzerine geçiriyordu. Jimin kısa bir süre ona baktı. "Dikkatli gidin. Yoongi sen de Jimin'i bıraktıktan sonra bize gel, sizin ev karışıktır şimdi." dedi babası, Yoongi dayısını onayladı ve Jimin ile beraber evden çıktılar. "Kim derdi ki torunlarımdan biri minik Jimin'e aşık olacak..." Büyükbaba kendi kendine konuştu, sonra bastonundan destek alarak ayağa kalktı. "Yaşlı Han'ı görmeye gideyim, eski bir dost ile sohbet etmeyeli uzun zaman oldu." dedi, kapıya dengesiz adımlarla yürüdü. Jeon Sanghyuk pes ederek ayaklandı, onu arabayla bırakmayı teklif etti.

Herkesin bir anda dağılması ile ev sessizleşti. Jiae okul arkadaşları ile görüntülü konuşacağını söyleyerek odasına çekildi, annesinin de odasında işleri vardı. "Ben de gitmeliyim." dedi Taehyung, Jungkook bakışlarını eşine çevirdi. "Ailem beni merak etmiştir, Jungkook. Yakın bir kasabada oturuyorlar, onları görmem gerek. Namjoon hyung yanımda olacak, daha sonra da onun ailesini ziyarete gideceğiz." dedi Taehyung, eşinin alnını öptü. Ceketini giydi, biraz dinlenmesi gerektiğini söyledi. Jungkook bir anda kendini yalnız, kimsesiz hissetti. Taehyung'a sıkıca sarıldı. "Geç kalma, seni özlemek istemiyorum." dedi, Taehyung onun dudaklarını öptü.

"Beni özlemene izin vermeyeceğim, bebeğim."

-

merhaba,
sen ne zaman böyle sözler versen bir bokluk oluyor taehyungcuğum, sussan mı artık?

yıldızları yakalamak' taekookWhere stories live. Discover now