Bölüm Otuz Üç | Bilgi En Güçlü Silahtır

Start from the beginning
                                    

Kahkahası evde yankılanırken bir anda doğruldum. Gözlerim kocaman olurken ''Sen...'' diye mırıldandım. ''Yaşlı Kadının yanındaki-''

''Ta kendisi!''

Gözlerimi kırpıştırdım. Bana bakarken muzip bir tavırla gülümsüyordu.

Kaşlarını oynattı. ''Şaşırdın mı?''

Ağzımı kapatmakta zorlandım. Göğsümü titretecek kadar sıkıntılı bir iç çektim. Herhalde birazdan gözlerimi açacaktım ve kendimi hala meclisteki odada uyuyor olarak bulacaktım.

''Ne istiyorsun benden?'' dedim hızlıca.

''Gerçekten duymuyorsun...'' dedi dalga geçerek. ''Anneciğine yardım için gönderildim. Sanıyorum ki başı büyük dertte!''

''Niye böyle konuşuyorsun sen? Kim tarafından gönderildin? Nasıl gönderildin?''

Gözlerini yumup ellerini birleştirdi. 'Yüce güçler tarafından.''

Ben kaşlarımı çatarken tek gözünü açıp bana baktı ve ardından bir kahkaha daha patlattı.

''Ayy bugün çok keyifli günümdeyim! Hala bir şey içmedik?''

''Bana bak, tam olarak nasıl bir iblissin, nesin ne değilsin çözemedim ama ben kimseye yardım etmeyeceğim. Haberin olsun.''

Tam ağzını açıyordu ki araya girdim. ''Şimdi evimden çıkar mısın? Aksi halde ben çıkarmak zorunda kalacağım.''

''Amma huysuz bir kız çıktın sen de...'' diye mırıldandı. ''İyi, gidiyorum. Bari annenin nerede olduğunu ve nereye gitmem gerektiğini söyle.''

Oturduğu sandalyeden kalkarken ona bir süre baktım. Kılık kıyafeti ve görünüşüyle onun da tıpkı biz gibi normal biri olmadığı açıktı ve eğer dediği gibiyse Asiye Hanım'a gerçekten bir şekilde yardım edebilir miydi?

''Ee?'' dedi. ''Annen nerde?''

''Nasıl yardım etmeyi düşünüyorsun?'' diye sordum bir anda. ''Ve hikâyenin tam olarak ne kadarını biliyorsun.''

Şapkasının altından bana şüpheli bir bakış gönderdi. ''Fikrini ne değiştirdi?''

''Fikrinim değiştiğini nereden çıkardın? Belki sadece merak etmişimdir.''

Dudakları bir gülümsemeyle kıvrıldı. ''Beni dünkü çocuk sandın galiba.''

Gölün kenarında karşıma çıktığından beri sürdürdüğü alaycı ve muzip tavrını saniyeler içinde değiştirmiş, neredeyse siyaha çalan gözlerinin büyümesine neden olmuştu.

''Siz cadılar kimin soyundan geliyorsunuz sanıyorsun, çocuk?''

Ürpermemek veya ona karşı en ufak bir tedirgin hissettiğimi belli etmemek için doğruldum.

''Lilit bir iblistir.'' dedi büyük bir gururla. ''Siz de onun çocuklarısınız.''

Yavaşça döndü ve yeniden bana doğru birkaç adım attı. ''Şimdi söyle bakalım, bir cadıya yardıma gitmeden önce bilmem gereken bir şey var mı yok mu?''

''Söyleyeceğim.'' dedim hiç düşünmeden. ''Söyleyeceğim ama önce senden bir şeyler duymam gerekiyor.''

''Uu...'' dedi yeniden muzip bir sesle. ''Gençsin ama hızlı öğrenmişsin. İşte bir cadının en sevdiği şey: Pazarlık!''

Aylardır süren maceramda ilk defa kendimi bir cadı gibi hissetmiş, ilk defa geldiğim soya birkaç adım dahi olsa yaklaşmıştım. Karşımda duran her ne olursa olsun bana baktığında gördüğü şey bir cadıdan başka bir şey değildi.

Fırtınalı Gecede (Tamamlandı) Where stories live. Discover now