On Üçüncü Bölüm: Madalyon

Start from the beginning
                                    

Logan'ı görebilecekmiş gibi barın yanındaki karanlık koridora baktım. Cleo ve Cooper ofisine giden kapının önünde laflıyor, kıkırdıyordu.

Yeleği üstümde değildi ama sözlerinin ve derinin ağırlığını birkaç gündür ruhumda ve kalbimde hissediyordum. Çok ama çok ağırdı. Kafamla oynuyordu, kanıma karışmaya çalışıyordu.

Beni kendine istiyordu. Müttefiki olmamı, kadını olmamı...

Kendime yalan söyleyemezdim. Beni koruduğu, güçlerimizi birleştiğimiz, intikamımı benimle birlikte aldığı ve kulüpleri boğulacakları çukura birlikte attığımız sonra da savaşımın sona erdiği, zaferi yoğun bir öpücükle kutlayıp bana defalarca kez sahip olduğu bir senaryoyu sürekli kafamın içinde tekrarlayıp duruyordum.

Gücü, beni etkiliyordu. Kararlılığı, beni kuşatıyordu. Karanlığı, yalnızlığıma gülümsüyordu. Bana yönelttiği dürüst ve aç bakışları daha önce hissedebileceğimi bile düşünmediğim duyguların taşmasına sebep oluyordu.

Tanrım. Ona güvenmek istiyordum. Yaşadıklarımdan sonra bile hâlâ bir çete üyesine, bir Başkan'a güvenmek istiyor oluşumdan tiksiniyordum. Beni kontrol etmek, kullanmak istediğini bile bile üstelik.

Canımı en çok acıtan da çıkarlarımızın, birbirimize karşı verdiğimiz mücadelenin ortasında, görmemeyi seçtiğimiz çıplak gerçeklerdi. Logan beni, ben olduğum için istiyordu. Tıpkı onun da benim için başka bir hayatta sırtımı yaslayabileceğim bir adam olması gibi.

Hiçbir zaman yakışıklı prensi arzulayan bir kadın olmamıştım. İhtiyacım olan onun gibi bir canavardı, yüreğimdeki ejderhaya denk.

Dişlerini ve pençelerini, kanlı gülümsemelerini ve en çirkin yanlarını sadece etrafına gösteren bir adam değil; kadınından da o canavarı saklamayacak, etiyle kemiğiyle sevecek bir adam.

Sevgi.

Sevgi mi?

Lanet olsun.

Sırlarımın hepsini ona anlatsam, yardım edeceğini hatta en az benim kadar çıldıracağını biliyordum. Hepsini yakardı ama işte... kanlı küllerin üstünde sürmeye devam ederdi. Değiştirebileceğini düşünürdü.

Rekabetimizin koltuk sevdasından ve intikamdan ibaret olduğunu sanıyordu. Ama ikimiz aynı savaşı vermiyorduk bile. Aynı şekilde dövüşmüyorduk.

O, Helbarvest'in kralı olmak istiyordu.

Bense bu kahrolası eyaletin yok edicisi olmak istiyordum.

İki bira açıp müşterilerime uzattıktan sonra kendime bir viski shot doldurup tepeme diktim. Alkol genzimi yakarken hırıltılı bir nefes verdim.

"İyi misin kızım?"

Axel'ın barın diğer tarafında kalabalığa sırtını dönmüş yaşlı figürüne baktım. Dövmeli kollarını tezgâha dayamış, sakalı neredeyse fıçı birasının içine düşüyordu.

"Kendi işine bak ihtiyar," diye ağzımın içinde mırıldandım.

"Onun iyi bir adam olduğunu söyleyemem. Ama Konstantin piçinden, baban olacak haysiyetsiz heriften ve yumuşak kalpli amcandan iyi olduğunu biliyorum."

Tezgâha bırakılan kâğıt paraları kasaya götürdüm bahşişlerimi şortumun cebine sıkıştırdım.

"Anlattı değil mi?"

Omuz silkti. "Boynuz tokuşturup durmanız hiçbir şeyi değiştirmez. Eğer bir adam sana -onun gibi bir adam sana- yeleğini giydiriyorsa bunun bir değeri vardır Rebel. Ayrıca hayır anlatmadı ama burası küçük bir kasaba herkes bir şeyleri görüp duyar."

KEMİKLER MİRASIWhere stories live. Discover now