ix: the drug carriers

Start from the beginning
                                    

Sonra bir anda beni gördü ve başı da yukarı doğru kalktı. Kitabı tek eliyle tutuyordu ve ona yaklaştığımı görünce nerede kaldığını umursamadan kapatarak elinin arasına almıştı. Sağ eliyle de kulaklıklarını çekerken ona kısaca baş selamı vererek yanına ulaşmıştım.

"Hey," diyerek kitabına bakındım. Eski Yunanda Mit ve Toplum kitabını okuyordu. Bu beni gülümsetti ve gözlerimi gözlerine kaldırdım. "Antik Yunan Çağ klasiklerine başlamışsın." dedim, bundan hoşlandığımı belli eden bir ses tonuyla. Eliyle, saçlarını yine kulağının arkasına sıkıştırdı ve omuzlarını silkti. Bir taraftan da kitabın kapağına ufak bir bakış atıp, bana dönmüştü.

"Bir yerden başlamam gerekiyordu," dediğinde, dudaklarımı birbirine bastırdım ve başımı salladım.

"İyi bir kitapla başlamışsın."

"Ah," dedi. "Matt uzun zamandır bu kitabı öneriyordu zaten." Kitabı yan tarafına koyarak kollarını birleştirmiş ve yanındaki boş yeri göstermişti. "Otursana."

"Çok kalmayacağım," dedim. "Dersim yok. Biraz da buralarda oyalandım, şimdi Atlas'a geçeceğim." Giriş kapısının karşısındaki duvarda asılı duran koca saate doğru baktım. Bir an geç kaldığımı hissetsem de Debbie'nin olmadığını hatırlamıştım. O yoksa, azarlanacak bir durum da yoktu. Ama yine de Paul'a tüm kütüphanenin sorumluluğunu vermekten pek hoşlanmıyordum.

"Seninle gelmek isterdim ama," dediğinde yeniden Meredith'e dönmüştüm. Sırtını sütuna yaslayarak biraz ileriye doğru bakınmıştı. Etraftaki seslere kulak verdiğini hissediyordum. Mimiklerinde hafif bir hoşnutsuzluk vardı çünkü. Bir an ben de seslere kulak verdim. Kızlı erkekli gülüşler, farklı farklı ses tonları, belki yüksek sesler belki alçak, topuklu ayakkabı sesleri ve nereden geldiğini anlamadığım bir takırtı sesi... Ama buna alışıktım. Ana salon hep böyle olurdu zaten. Derslerinden çıkan öğrencilerin çoğu için burası kafeterya gibi bir şeydi. "Oradaki seslere pek tahammül edebildiğim söylenemez."

"Anlıyorum," dedim, ve sonra kulaklıklarını işaret ederek konuştum. "Ne dinliyordun?"

"Ah," dedi ve kaset çalarını eline aldı. "The Stranglers. Birkaç hafta sonra Minneapolis'te konserleri var ve ben de bilmediğim bazı şarkılarını dinliyordum."

"Gerçekten mi?" dedim, şaşırarak.

Meredith de başını salladı ve sonra da biraz etrafına bakınıp bir yeri işaret etti. Ben de bakışlarımı gösterdiği yere çevirip bakındım. Giriş kapısının yanındaki büyük iki sütunun üzerlerinde bir sürü poster asılıydı.

The Stranglers Minnesota'da!

En büyük puntoya sahip yazı o olduğu için bir tek onu okuyabilmiştim. Biraz gözlerimi kıstığımda da sınırlı sayıda yazısını görebilmiştim.

"Raevens Tiyatro salonunda olacakmış," dediğinde gözlerimi kısmayı keserek Meredith'e döndüm. "Orayı da çok merak ediyordum. Kapasitesi çok sayılmaz ama upuzun tavanları ve çok gotik bir havası var."

"Hiç duymadım orayı ama The Stranglers grubunu severim."

"Cidden mi?" dedi, yüzünde oluşan gülümsemeyle. "Yani, çok mu seversin? Şarkılarının sözlerini biliyor musun?"

Bu soruyla ben de hafifçe güldüm. "Bazı albümlerini bildiğim söylenemez. Mesela şu en son çıkan... neydi adı?" dedim, hafifçe kaşlarımı çatarak.

Kötüler Çağı Where stories live. Discover now