SADAKAT VE UMUT- 34

771 79 9
                                    

Azize odaya girdiğinde, halasının yatağında saçları yastığa dağılmış halde yatan birisini gördü

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Azize odaya girdiğinde, halasının yatağında saçları yastığa dağılmış halde yatan birisini gördü. Yüzü duvara dönük olduğundan, senelerdir temizlik yapmak dışında bozulmamış yatağa yatma cesaretini gösteren kişiyi tanıyamadı. Afallamıştı, yalnızlığa alıştığı bu odada başkasını görmeyi beklemiyordu. Gözlerini açıp kapattı birkaç kez. Yorganın altında ağır ağır nefes alan kadın, uyumaya devam ediyordu.

Halam mı? Diye geçirdi aklından. Ondan başkasını sokmazlar bu odaya. Hem kim olsun ki gelir gelmez buraya yatsın? Yengem müsaade etse bile, ki etmez, babaannem durdurur onu. Başka misafir de gelmeyecekti, öyle biliyorum. O zaman halamdır. Ama bu zayıf omuzların içine çökmüş baş onunkine benzemiyor. Ya da unuttum halamı. Ben küçüktüm, o gençti. Gerçekten bir gün ansızın çıkıp gelmiş olabilir mi? Azize öne doğru eğilip, yorganın içinde yüzünü kaybetmiş kadına bakmaya çalıştı. Bunu yaparken olabildiğince sessiz ve dikkatliydi. Fakat yine de ayağının altındaki tahtaların gıcırdamasına engel olamadı. Uyuyan misafir uyandı, yüzünü gömdüğü yerden çıkardı ve senelerdir görmediği yeğenine yorgun gözlerle baktı.

"Hala" diyebildi Azize şaşkınlıkla. Gidişinde olduğu gibi, dönüşünde de kelimelerini tüketmişti herkesin. İnsanlar yalnızca kollarını açıp sarılabiliyordu ona. Azize bunu da yapamadı.

"Azize..." Çiçek yattığı yerde doğrulup gülümsedi. Sırtını yatak başlığına dayadı. Gözlerine baktı Azize'nin. Seneler geçse de, bu kız değişip bambaşka bir yüze sahip olsa da gözlerinin yeşili aynı kalacaktı. "Ne kadar büyümüşsün. Gelsene yanıma." Kollarını açıp yeğeninin şaşkınlığını atmasını bekledi sabırla. Sonra da sarıldı sıkıca. Bu evden hiç gitmemiş gibi davranıyordu, çünkü öyle hissediyordu.

"Ne zaman geldin hala? Öyle şaşkınım ki! Yatakta birini görünce önce başkası sandım. Sonra babaannem başkasının yatmasına izin vermez diye düşündüm. Yüzünü de göremedim."

"Çok olmadı geleli, sen dışarıdaydın. Anneme sarıldım, babamı gördüm. Sonra da biraz dinlenmek için yattım." Çiçek'in ne zaman geldiğinden çok, artık burada olmasıyla ilgileniyordu Azize. Kendini tutmasa ağlayacaktı. İçine yayılan heyecan dalgası, yıllar süren endişe ve merakın son bulmasından kaynaklıydı. Hâlâ kutuda saklanan kurdelelerin sahibinin nihayet evine dönmüş olması, Azize'ye bir dram romanının sonunu okuyormuş gibi hissettirdi. Ucu açık, karakterin vicdanıyla baş başa kaldığı, bir akşamüstü tasviriyle biten hikâyeler ise her zaman içinde ağlama isteği uyandırırdı. Yarım kalmak ve karakterin vicdan yükünü omuzlamak hissinin kalp kıran bir yanı vardı. Ne olacak ona? Nasıl devam edecek hayatı? Biliyorum, kesinlikle eskisi gibi değil.

Eskisi gibi olmadığını en iyi bilen Çiçek'ti. Ne döndüğü ev eskisi gibiydi, ne de o ve peşine sürüklediği ruhu. Kucak açan insanlar fırtınaya tutulmuş kadar perişandı aslında. Limana varmak için çabalıyorlardı sadece. Ufak tesellilere sarılıyorlardı. Hani bir gün batıp gider de bu gemi, biz denizi hasret yeri bilmeyelim. Dönene, selam verene elimizi uzatalım. Zira gidiyoruz. Pek de yol kalmadı geriye, limandan bayrak açıyorlar. Bizi çağırıyorlar. Varabilsek ne âlâ!

AZİZE (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now