Kapılar açıldı. Bu sefer Walter yalnızdı. Yanında korumaları bile yoktu. Bizi görünce ayağa kalktı. "Buyurun, oturun lütfen." Gilda'nın da dediği gibi, şüphelerim beni hayatta tutacaktı sanırım. Uzun masaya doğru ilerledik. Masanın en başında oturuyordu. Çaprazındaki sandalyede tekrar aynı yerimi aldığımda Doğa da yanıma oturdu. Şimdi masada ölüm sessizliği vardı ve adam gülümseyerek suratıma bakıyordu. "Konu nedir? Bay..." diyecekken sözümü kesti. "Lütfen, bana sadece Walter diyebilirsiniz." 60 yaşına gelmiş bu koskoca ülkenin yöneticisi, ona adıyla seslenmemi mi istiyor? Adama soğuk bir tavırla bakarak, "Bay Walter demeyi tercih ederim," dedim.

Adam yine gülümsediğinde konuşmaya başladı. "Hepimiz aynı amaç için mücadele ediyoruz, daha iyi bir dünyada yaşayabilmek için..." dediğinde ters bakışlarımız yüzünden sessizliği sürdürmedi. "Tabi herkesin yöntemi farklı." Hiç samimi gelmiyordu. "Evet, kimisi sonsuzluk için insanların robot versiyonlarını üretiyor kimisi de halkının bebeklerini çalıyor. Tabi, ikincisinin amacının ne olduğu tartışılır," dediğimde adam gülmeye başladı. Rahatsız ediciydi. Doğa'ya baktım. Dikkatle adamı izliyordu. Adamın gülüşünü susturmak için konuşmaya devam ettim.

"Bana bir askeriniz bebeklerden alınan dokuların, robotları eritmeye yaradığını söyledi. Kendini büyücü ilan eden kadınların askeriyeye bebek gönderdiğinden de bahsetti. Ayrıca o kadınlardan biri bebeğimi almak konusunda ciddiydi. Hatta bunları söyleyen askeri bana tecavüz etmesi için gönderdi. Tüm bunları nasıl açıklarsınız Bay Walter? Çünkü ben sorularıma sağlıklı cevaplar verebilecek insanlar arasında değildim." Bir çırpıda söylediğim sözler üzerine adamın gülüşü gerçekten yüzünde solmuştu. Düşünmeye başladı.

"Eğer kim olduğunuzu daha öncesinde bilmiş olsaydım bunları yaşamanıza izin vermezdim," dedi. İstediğim cevap bu değildi. "Maalesef ki yaşandı. Bunların sebebini açıklayabilir misiniz?" Ortamı gerip kimseyi kışkırtmak istemiyordum. Yaşanan bütün saçmalıklar önüme gelmeye başladığında kendimi tutma konusunda az kalsın başarısız olacaktım. "O askerin size tam olarak doğru bir bilgi verdiğini söyleyemem," dediğinde sabırsızca konuştum. "Öyleyse doğru bilgiyi siz verin."

Yalancı bir öksürükle masaya doğru eğildiğinde gözlerime daha dikkatli bakmaya başladı. "Bir biyolojik deney laboratuvarı kurdum. Biliyorsunuz ki bu topraklar nükleer savaş sonunda radyasyondan etkilendi. Etkilenen insanları iyileştirmek adına aşılar üretmeye başladık. Fakat bu çabamız bizi başka seçeneklere taşıdı." Kaşlarımı ister istemez çatmıştım ve sessizce onu dinlemeye devam ediyorduk. "Radyasyondan etkilenen insanların kanını araştırdığımızda normal insanların aksine daha farklı olduklarını keşfettik. Daha vahşi ve daha güçlü bir yapıya sahipler. Fakat bazıları bu süreci ölerek sonlandırıyor."

Önünde duran bir bardak sudan biraz içti. "Biz ise buna hastalık olarak değil de bir yetenek olarak bakmaya başladık. Mutasyon geçiren bazı insanların içinde salgılanan bir sıvı var. Bu sıvı kusma yoluyla biyolojik bir silah ortaya çıkarıyor. Robotlarınızı eritmeye yarayan bir silah," deyince sinsi bir gülüşle dudağı kıvrıldı. "İyileştirme yolu başarısız olunca biz de bunu geliştirmek istedik. Bu laboratuvarda bebeklerin genetik yapısına müdahale ederek onları birer potansiyel silah haline getiriyoruz." Son cümlesiyle onu dinlerken sabırsızlığıma şaşkınlık da eklenmişti.

"Yani daha bebekken ya da çocukken onların biyolojik yapılarına, mutasyon geçiren insanların kanını enjekte ediyoruz. Tabi o kan üzerinde geliştirdiğimiz maddeler de ekliyoruz. Böylece belirli bir yaşa geldiklerinde daha yenilmez olacaklar. Robot değil. Düşünen, üreten, gelişen, daha önemlisi intikam, hırs ya da öfke gibi duyguları barındıran birer silah olacaklar. Büyüdüklerinde vücutlarını mükemmelleştirdiğim için bana teşekkür bile edebilirler," dediğinde bu psikopat düşüncelerin sahibine tiksinerek baktım.

KIŞ GÜNDÖNÜMÜ Where stories live. Discover now