İhsan hiç konuşmadan bizi izliyordu.

"Anlamıyor değilim..." dedim ailenin durumunu bilirken. Müdürden aldığım belgeleri defalarca okumuştum. İkisi de okuma yazma bilmeyen ve adımlarını köyden dışarı atmamış bir çiftti. Ailedeki ilk okuyan kişi Ayşegüldü.

Devam edecektim ki gözlerim kıza kaydı. Stresli bir şekilde bizi dinliyordu.

"Ayşegül..." dedim konuya girmeden. "Sana verdiğim ödevleri yaptın mı?"

Neden bunu sorduğumu anlamamış gibi irkildi. Boşluğuna geldiği için, "Hayır." dedi hemen. Sonra bir eliyle ağzını örtüp iri gözlerle bana baktı.

"O zaman odana geçip ödevlerini yap. Sözlünün düşük olmasını istemezsin değil mi?" diyerek kızı bu ortamdan çıkarmayı amaçladım. Ailesiyle teke tek görüşmek daha iyi olurdu. Duymaması için daha sessiz konuşacaktık.

"İstemem..." dedi gözleri ailesine kayarken. Babası tesbih çekmeye devam ederken kısık gözlerle kızlarına baktı. "Git ödevini yap Ayşe." dedi sessizce.

Ayşegül durdu. Sonra yavaşça ayaklandı. Bir bana bir de ailesine baktı ayaktayken. Sonra, "Bir şeye ihtiyacınız olursa çağırın." diyerek odadan çıktı.

Şimdi daha rahattım.

"Ayşegül'ün okula devam etmesi gerek Mustafa bey." dedim ciddileşen sesimle. Beni sessizce dinlemeye başladılar. "Meb'in kurallarına göre özürsüz devamsızlıktan kalmış gibi görünüyor ancak ben onu değiştirteceğim. Rapor bulmanız zor. Normalde aileden biri de gerekiyor bunları sildirmek için ancak sizin gelemeyeceğinizi biliyorum."

Kadın örtüsünün dantelli kısmıyla oynarken sessiz kaldı.  Mustafa bey hasta bir sesle söze girdi. "Sağolun hocam... Biz de kızımızın kalmasını istemeyiz. Hele bizim yüzümüzden..."

"Rica ederim. Sadece sorularıma dürüstçe cevap vermenizi istiyorum." Derken cidden kızlarının okumasını isteyen ikiliye baktım. Kötü insanlar değillerdi. Sadece, ezilen taraftalardı.

"Veririz hocam." dedi Hatice teyze. "Yeter ki kızımız okumaya devam etsin. Kurtarsın kendisini bu bataklıktan. Tek isteğimiz bu."

"Yapacaktır." derken kafamı bir yukarı bir aşağıya sallamıştım. İhsan yanımda kıpırdandı ve bitirdiği çay bardağını masaya koydu yavaşça. Asla araya girmiyor, çoğunlukla beni izleyerek sessizce dinliyordu.

Onun yanımda duran sıcaklığı her şeye göğüs gerebilecekmişim gibi hissettiriyordu.

"Sadece, neden onun çalışmak zorunda olduğunu bilmek istiyorum. Hem de tarlada..." derken dudağım seğirmişti. O piç kurusu geldi yine aklıma. Sapık orospu evladı.

Annesi ve babası onun ne tür bir halt olduğunu biliyor olmalıydı.

"Biz..." dedi birbirlerine bakan ikili. Sözsüz bir şekilde iletişim kuran ikiliye baktıkça içimde huzursuz bir his peyda oldu. "...Aslında istemiyoruz. Ama patron..."

"Zorluyor mu?" dedim susmamaları için. "Kızınızı çalışmaya mı zorluyor?"

Mustafa bey titrek elleriyle tesbihi masaya bıraktı. Dolu dolu gözlerini görünce şaşkınlık bütün bedenimi ele geçirdi. Şuana kadar güzel bir konuşma aniden onlar için ağırlaşmış gibiydi.

"Elimizden gelen tek şey vücudumuzu kullandırtmak Nedim hoca. Hayatım boyunca... ta 10 yaşından beri ağır işlerde çalışıyorum. Yaşım 59 ama herkes 70 sanıyor beni. Neredeyse 50 yıldır bu sahalardayım. Keza hanım da öyle." Hatice kafasıyla onayladı kocasını.

KARA GECENİN GÜNÜ AYMAZ | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin