7. YENİ EV

1.6K 156 67
                                    

Az önce yaptığım konuşmanın etkisinden çıkamadım. Karmakarışık duygularla gittiği yere bakarken Kader yanımda kıpırdandı. Zorla ona döndürdüm bedenimi.

Kader, tuttuğum kolunu ovuştururken ona utançla bakarak, "Tekrardan kusura bakma." dedim. Elimi enseme atarken ne yapacağımı bilemez haldeydim. İhsan o kadar germişti ki beni ne yaptığımı bilmeden meslektaşımın canını yakmıştım. İhsan'ı suçlamak da istemiyordum aslında. Kendime hakim olmalıydım. Kafamı çok karıştırmıştı.

Hafif bir rüzgar kadının saçını dağıtırken bana dalgınca bakarak gülümsedi. "Sorun değil. Bazen benim de hareketlerim yüzümden ne yaptığımı fark etmeden insanlara zarar geliyor," Duraksayarak bana baktı. "Maalesef benim hayatımda bu duruma düşürecek biri var."

Ona düşünerek bakarken ister istemez Efe adlı adamın onu bu hale getiren kişi olduğunu varsaydım.

Kader derin bir nefes alırken benim gözlerim az önceye kadar bizim müdürün buraya baktığı pencereye kaydı. İkinci katta, çıkışı çok iyi gören bir yerdeydi. Ancak şuan yoktu. Demek ki içeri girmişti.

"İçeri girelim Nedim." dedi Kader eliyle kapıya işaret yaparken. "Hadi, müdür seni bekliyordu zaten."

Onu kafamla onaylarken yürümeye başlamış kadının arkasına takıldım. Esmeye başlayan rüzgar gömleğimi dalgalandırırken saçımı biraz bozdu. Yine de dokunmadım. Elimle çantamı sabitlerken okulun dışını inceledim.

Tamamen beyazdı. Beş katlı olduğunu sayarken okulun iki tane girişi olduğunu fark ettim. Biri şuan ilerlediğimiz çıkışa yakın girişti, diğer ise kantin tarafına yakın fakat çıkışa uzak girişti. Okula yakın olan kapı daha gösterişliydi. Merdivenleri daha genişti. Kenarda kürsü gördüm. Gözlerimi alt katlardaki camların korkuluklarına çevirdim. En alt kattaki her camda demirden korkuluk vardı. Bazılarında saksılar vardı. Açan çiçekleri görünce içim ısındı. Demek bitki besliyorlardı.

Mavilerimi güzel menekşelerden zar zor çekerken Kader merdivenlerden çıkmaya başlamıştı. Zaten beş basamak vardı. Gözlerimi büyük, heybetli koyu kahverengi kapıdan ayırmazken minik bir giriş olduğunun farkına vardım. Kenarlarda camda bölmeler ve üstünde ödüller vardı. Okulun ve öğrencilerin kazandığı kupalardı bu.

Kenarda okulun tarihçesi, Gençliğe Hitabe ve İstiklal Marşı vardı. Üstte sabitlenmiş altın renkli Atatürk büstüne bakarken Kader ikinci kapıyı da açmıştı. Böylelikle tam anlamıyla okula girebildim.

Geniş bir koridor karşılıyordu bizi. İki tarafa doğru uzanıyordu. Burada öğretmenler odası gibi yerlerin olduğunu anlayabilmiştim. Kader yan taraftan gelen genç bir adamla birlikte gelen müdüre bakarken ben de biraz geride onlara baktım.

Müdür, yarı kel kafalı, kısa boylu, hafif şişman, gömleğinin ucunda gözlüğü sarkan tipik bir okul müdürüydü. Benden bile kısa adama bakarken o kocaman gülümseyerek, "Merhabalar. Siz yeni hoca Nedim Akbulut olmalısınız. Ben okulun müdür Saim Yılmaz." derken sesi gürdü. Elini bana uzattığı için elimi ona uzatıp sıktım. Gülümserken, "Evet benim Saim Bey, memnun oldum." diye mırıldandım.

El sıkışırken ileri geri salladığı için hafif sarsıldım fakat çaktırmadım. Aşırı mutlu duruyordu.

"Sizin yolunuzu çok gözledik valla. Bu okul o kadar çok edebiyat hocası sıkıntısı çekiyordu ki. Sadece bir tane hocayla koca bir dönem geçirdik resmen!" derken abartıyla gözlerini belertmişti. Şaşkınlıkla, "Bir dönem mi?" diye mırıldandım. Koca bir dönem o kadar sınıfı nasıl idare edebilmişti edebiyat hocası acaba? 9'lar 10'lar zaten edebiyat almak zorundaydı. Eşit ağırlıklar ve sözeller de alıyordu. Ee, bu mümkün müydü?

KARA GECENİN GÜNÜ AYMAZ | bxbWhere stories live. Discover now