10. SIRTINDAKİ BIÇAK

9 3 2
                                    

Kendimi çağresiz hissediyordum. Boş hissediyordum. Üfleseler uçacaktım. Iki sevdiğim adam karşımda sandalyede, elleri bağlı bana bakıyordu. Biri abimdi,  diğeri bendeki önemini duygularla bile anlatamayacağım kişiydi.

"Sürprizimi beğendin mi gece?" Ona baktım tüm ölümcül gözlerimle. Çok beğendim ya sağol! "Sen ne saçmalıyorsun? bu bir tehtit mi?" Serkan bana bir adım attığında kurşun bağırmaya başladı. "Uzak dur geceden! Hele bir kurtulayım bacaklarını göremeyeceksin!" Serkan denen piç arkasındaki, kurşuna bakan adama döndü. "Ayhan," dedi. Ayhan denen adam Serkan'ın ne dediğini anlamışçasına başını salladı ve kurşuna silah çekti. "İndir o silahı!" Dediğimde kurşunun bana olan bakışlarını gördüm.

Bakışları içimi acıtmıştı. Bakışları kalbimde yeni bir yara açtı. Baran'a döndüğümde bana boş gözlerle baktığını gördüm. Gözlerinde ilk defa gördüğüm o boşluk dolu bakışlarını ezberledim bu sefer. Bakışlarında görmek istemediğim tek şeydi. "Enes," dedi bu sefer Serkan. Enes denen adamın silah abime değil, Baran'a bakıyordu.

Korkuyordum, ama belli etmiyordum. Titriyordum. Canım acıyordu. Buradan kurtulduktan sonra intikamımı alacaktım. "Gececik, n'oldu korktun mu?"

"Senin gibi piçlerden korkacağımı mı sandın?"

"Aaa çok ayıp, senin gibi güzel bir gececiğin ağzından bu laflar, olmadı bak bu,"

"Ağzını yırttırma bana! Ne istiyorsun?"

Bana bir adım daha attığında aramızda artık tam bir adımlık mesafe vardı. "Sana iki seçenek sunacağım ve seçtiğin kişi seninle gelecek ama seçmediğin kişiyi tam sırtından bıçaklayacaksın," ne diyor bu piç? "Ne diyorsun sen? Delirdin mi?"

"Ben biraz deli bir insanım, gececik,"

Olamazdı. Olmamalıydı. Bu bir rüya olmalıydı. Şimdi uyanmalıydım. "Gececik, seç bakalım, abin mi, yoksa o çok sevdiğin adam mı?" Olmamalıydı. Beni iki düşman arasında bırakmamalıydı. Dayanamazdım. Abimin sırtına bıçak saplayamazdım. Baran'a da. "Beni vur! Beni öldür! Ama benden kurşunu veya zinciri vurmamı bekleyemezsin!" Artık çıldırmak üzereydim. İkisi de ölmemeliydi.

"Seçeneklerim arasında sen yoksun, gececik," gececiğini al bir tarafına sok! "On saniyen var, gececik, seçtin seçtin yoksa ikisi de ölür!" Ya hayır! Uyanmalıydım! Biri beni uyandırsın! "On, dokuz," sakin olmalıydım. Seçmeliydim birini. Sonra da buradaki bütün herkesi öldürmeliydim. "Yedi, altı, beş," sayılardan nefret etmiştim şu an! "Dört, üç, ik-"

"Tamam, karar verdim!" İkisine de baktım. Baran bana bakmıyordu bile! Abim bana kendisini öldürmem için yalvaran gözlerle bakıyordu. "Senden bir isteğim var, Serkan Ovalı!" Benim elime bıçağı uzattığında konuştu. "Elbette, gececik,"

"İkisinin de sırtını döndür, gözlerine bakarak yapamam," Serkan hemen adamlarına bakarak ikisinin de sırtını bana doğru çevirtti. Onlara doğru adım attığımda korkuyordum. Elimin sırtına varacağı kişi için korkuyordum. Adımlarım sonunda kurbanımın önüne geldi. Bir karşımdakine, Bir de elimdeki bıçağa baktım. Elimdeki bıçağı kaldırdığımda olabildiğince yaşaması için vakit olacağı bir yere sapladım.

Baran'ın inleyişleri içimi acıtıyordu. Abim için Baran'ı bıçaklamıştım. Kendimden nefret ettim. Herkesten nefret ettim. Serkan'a döndüğümde ona doğru hızlıca adım attım ve belimden çıkarttığım silahı alnına dayadım. "Saat kaç, Serkan Ovalı?" Bakışlarını odadaki saate çevirdi ve konuştu. "Saat on ikiye geliyor," tam vaktiydi. Adamları kapıya çıktığı için rahattım. Silahtaki susturucuya baktım. "Fatiha okumak ister misin? Yada sen okuma, ben arkandan okurum, sen kelime-i şehadet falan getir işine yarar belki," tabiki ona iyilik yapmayacaktım. Tetiğe hiç acımadan bastım. Yere yığılan bedeni görünce cebimden bu güne özel bir kağıt çıkarttım. Üstüne önceki gibi ruhuna el fatiha yazdım.

Canım yanıyordu. Bakışlarımı Baran'a çevirdim. Sırtındaki benim sapladığım  bıçakla acı çekiyordu. Ama yine de dik duruyordu. Ona doğru hızlıca adımlar attım. Ellerini ve ayak bileklerini çözdüm. Bana yorgun gözlerle bakıyordu. Kendimden nefret ediyordum. "Baran!" Bana hala aynı, boş gözlerle bakıyordu. "Baran, kapatma gözünü! Ben de kal! Baran!" Kapanmaya başlamıştı gözleri. Hızlıca kurşuna döndüm ve onun da elindeki ve ayak bileğindeki ipleri çözdüm.

"Gece, sakin ol," ne diyordu bu! Nasıl sakin olabilirdim? Canım yanıyordu. "Yardım et bana! Hastaneye götürelim, yaşasın n'olur yaşasın!" Hemen ayaklandı ve hızlıca odadaki dolaplara koştu. Dolaptan kendinin olduğunu düşündüğüm telefonu çıkarttı. Birkaç tuşa bastıktan sonra elindeki telefonu kulağına dayadı. "Kartal, hızlıca attığım konuma gel! Zincir yaralı!" Dedi ve telefonu kulağından ayırıp kapattı.

"Gece, yardım et arabaya götürelim." Dediğine karşı çıkmadan Baran'a ilerledim ve onu yerinden kaldırmaya çalıştım. Gözlerini zar zor açık tutuyordu. Dayanabilir miydi? Bilmiyordum ama dayanmalıydı. Yaptığım tercihin bedelini ödettirmemeliydi.

Odadan çıktık ve hızlıca olduğumuz katta olan asansöre bindik. Bir süre sonra asansörün kapısı aralanında hiç beklemeden asansörden indik. Arabaya vardığımızda arabanın arka kapısını açtım ve Baran'la arkaya bindik. Artık tükeniyordu. Ve artık dayanamayacak gibiydi. "Baran, sakin ol, bak iyileşeceksin ben buradayım." Gözleri kapanıyordu ama sonra sanki uykudan uyanmış gibi yeniden açıyordu gözlerini.

"Dayan, tamam mı? Benden alma o kahve harelerini," dayanmalıydı. O güçlüydü. Benim için dayanmalıydı. "As...Asya" dedi Baran. "Söyle Baran, söyle," bana bakmaya devam etti. "Korkma," dedi. Nasıl korkmazdım? Nasıl ona birşey olma ihtimalinden korkmazdım? Bana son kez bakarmış gibi baktı ve gözleri kapandı. "BARAN!" Kapanmıştı gözleri. Benim bakmaya kıyamadığım o kahve gözlerini kapatmıştı.

"Kurşun hızlı sür şu arabayı!" Korkuyordum. Etrafa baktığında her şey siyah beyazdı. Hastaneye vardığımızda hızlıca kurşun dışarı çıktı ve sedye ile gelen hemşirelerle geri döndü. Gelen hemşireler Baran'ı sedyeye yatırıp hızlıca hastaneye girdiler. Arkasından baktım o sedyede yatan vücuduna. Dayanamazdım. Ölürse ölürdüm. Yere düştüm hissiz bacaklarımla. Kurşun hastane kapısından çıktı ve beni görünce koşarak yanıma geldi. "Gece," ona baktım. Gözümden bir yaş düştü. "Ya ölürse," dedim mırıldanarak. "Ölmeyecek, o 10 tane kurşun yiyen bir adam ona birşey olmaz," nasıl bu kadar korkusuz konuşuyordu. Kurşun sessizliğini görünce bana sarılmak için hamle yaptı. Benim  ise tek yaptığım şey onu boğazını sıkmaktı.

"Eğer Baran ölürse yaşadığın için acıların acısını çektiririm sana, duydun mu beni!?" Ölemezdi. Baran ölemezdi. Ölmemeliydi. Onun boğazını sıkıyordum ama tepkisizdi. Sanki boğazını sıkmıyordum. "Tamam, o ölürse çektir bana, vicdanının acısını çıkart benden, ama bir gün gelecek 'keşke o gün ölseydi' diyeceksin," ne demek istiyordu?

Evet bölüm biraz kısa olmuş olabilir.
Bunun için özür dilerim.
Ama sizi seviyorum bunu unutmayın.

İnstagram: wlyxxl
Ecrin Elmas

ZİHNİN TUTSAĞI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin