Farketmeden

59 14 2
                                    

Farketmeden, farketmeden,

Farketmeden senin olmuşum.

Hayatımın içine bomba gibi bir dalış yapıp zirveye yerleşirken böyle olacağını tahmin etmemiştim.Farketmemiştim.Avına sinsice yaklaşan bir aslan olabilirdin.Ama benim hikayemde,av da benim,avcı da.


 10.sınıftaydım.Haftasonları,yaşadığım yerde dershaneye gidiyordum.Komik bir şekilde sınıfımız 3 kişilikti,ve diğer ikisi adeta onları öldürmem için yalvarıyor gibiydi.Bunu söylerken şaka yapmıyorum ama gerçekten,abartmıyorum,zeka seviyesi küçük bir çocuktan farksızdı birinin.Buna rağmen oldukça şişkin bir egosu,hiç susmayan bir çenesi ve kocaman bir burnu vardı.Ve o burnu her şeye sokmaya bayılırdı.İlk geldiği gün çok sessizdi,utandığını düşünüp sohbet etmeye çalışmıştım.Ondan sonra ben sustum,o konuştu.Yılın geri kalanında ilk güne dönebilmeyi ve hala şansım varken onunla iletişim kurmamış olmayı diledim.Anlayacağınız,dershane benim için korkunç bir yer haline gelmişti.Kaldı ki ders işlenen hiçbir mekandan hazzetmem.

 Ama dershaneye gittiğim zamanları benim için keyifli hale getiren bir şey vardı.

Ve o şeyin ihtimali için bile dershaneye de katlanırdım,aptal sınıf arkadaşlarıma da.

Saat 13.20.Bir klasiktir,etrafımdaki herkes artık bu saatin anlamını biliyor.Siz de bilmelisiniz.B'yle dershanelerimizin çok yakın olduğunu keşfetmiştim.Dershane kapısından 20 saniye kadar yürüyünce bir kavuşma noktası oluyordu.Benim dersim 2'de başlardı.O kaçta çıkıyordu bilmiyorum ama her gün 13.20'de o köşeden geçiyor olurdu.Haliyle artık ben de 13.20de oradan geçiyordum.

 Sabah mutlulukla hazırlanırdım.Gardırobumdaki kıyafetleri sonsuz kombinasyonla bir araya getirmeyi başararak her seferinde farklı bir şeyler giymeyi başarmıştım.Tabi bir de meşgul görünmek gerek.Ya küçük bir şeyler atıştırırdım,ya elimde kitabımı taşır veya telefonumla uğraşırdım.Kulaklıklarım hep kulağımda olurdu.Her seferinde onu gördüğümde dinlemek istediğim şarkıyı seçer,kendimce filmlerden bir sahne yaşamaya çalışırdım.Hayatımın fonuna bir müzik koyardım yani.Çoğu zaman neşelilerdi.Maroon 5 ya da gaza getiren rock parçalar olurdu genelde tercihim.Bunların zamanla Tom Odell'e dönüşeceğini nereden bilebilirdim ki.

 O an gelirdi.Hislerimi mümkün olduğunca tarif etmeye çalışacağım,aranızda böyle şeyler yaşayan oldu mu bilmiyorum ama hislerinizi öğrenmeyi çok isterim,paylaşın lütfen.Ufukta görünmüyorsa adımları yavaşlatır biraz dikilirdim.Geliyorsa koşar adımlarla gider,yaklaşınca kraliyet ailesindenmiş gibi ağır ve dikkatli yürüyüşümü yapmaya çalışırdım.Ama tabiki o dikkatimi dağıtmayı başarırdı,genelde tökezler ya da kendi kendime çelme takardım.Görmemiş olmasını umardım tabi.Onu gördüğümde,göz göze gelebilmek için yapmadığım şey kalmazdı.O kendi halinde arkadaşlarıyla yürürken hayran hayran seyrederdim sadece.Nabzım kesinlikle 1500 atardı,yüzüm söylememe gerek var mı bilmiyorum ama kıpkırmızı olurdu.En ufak bir duygu değişiminde organik domateslere dönerim zaten,acınası.Başka hiçbir şey düşünemez,mutlu aile tablomuzu önümde resmetmeye başlardım.Tam yan yana geçtiğimiz anda zaman yavaşlardı,kalbimin uğultusundan kulağımda inleyen müziği duyamazdım.Ve o geçip giderdi.

 Hiçbir şeyden haberi olmazdı ama,her seferinde yüzümde gün boyu süren şapşal bir gülümseme bırakırdı.Akşama kadar mutlu olurdum.Derse odaklanamaz,güzel yüzünü düşünürdüm.Acaba tekrar dershaneye gelecek mi diye merak ettiğimden cam kenarına oturur ve yolu gözlerdim.Her gün türlü mazeretlerle dershaneden farklı saatlerde ayrılarak,tekrar geliyorsa kaçta geliyor diye öğrenmeye çalışırdım.Yolların o köşesinde,nefes alırdım.

 Haftaiçinde haftasonu için yaşardım.Hayatım, 13.20'den itibaren başlayan 5 dakikayla sınırlıydı.Bunu düşler,bütün planımı kurardım.O saat sadece bir sayı değil,yaşam biçimi.

Ve zaman zaman aklıma bir soru takılırdı;

Yoksa fark etmeden onun mu olmuştum?


Bilinmeyen bir kadından mektuplarWhere stories live. Discover now