Bölüm Otuz | Yeraltından Yükselen Sesler

Start from the beginning
                                    

''B-Bunu nasıl yapabildiniz?'' diye mırıldandı Sarp.

Efsun Hanım, ''Benim yaşıma gelip Meclis Başkanı olursanız bitki çayına ihtiyacınız kalmaz.'' dedi ve kafasıyla babama gelmesini işaret edip arkasını döndü.

Bembeyaz suratıyla olduğu yerde donup kalan babam kafasını çevirdiğinde baktığı ilk şey bendim. Gözlerimiz buluştuğunda dudaklarım buruk bir tebessüm ile kıvrıldı.

''Kendi kızına saldırmaya çalışan bir kadının birini öldürme ihtimali çok da uzak gelmiyor sanırım, değil mi?''

Babamın dolu gözler ve titreyen ellerle bana bakakaldığını, güçlükle yutkunduğunu gördüğümde kafamı iki yana salladım.

''Çabuk yukarı çıkalım, sırtına bakayım.''

Sarp babamı en azından o an için tamamıyla görmezden gelerek elimi tuttu ve beni adeta peşinde sürükleyerek mahzenden çıkarmak için hızlı adımlarla yürümeye başladı. Her bir adımdan sırtıma bir bıçak darbesi yiyormuşçasına öne doğru büküldüm.

Tutunmaya çalışan son halatın kopuşuyla adeta bir düğmeye basılmış ve annem için döktüğüm tüm göz yaşlarına bir son verilmiş gibiydi.

Ağlamak istiyordum.

Bir çocuk gibi yere yatıp avazım çıktığı kadar ağlamak istiyordum.

Canım yanıyordu ama bu acının hiçbir tarifi yoktu.

Anneler çocuklarını korumaz mıydı? Anneler, çocuklarına bir zarar gelmesin diye her şeyi yapmazlar mıydı?

Mahzenin karanlık duvarlarını geride bırakıp kapıdan çıktığımız gibi nefes alamamanın verdiği yakıcı hisle iki büklüm oldum. Efsun Hanım, arkada bıraktığı bizi göremeyecek kadar telaşlı ve öfkeliydi. Koridor boyu arkasına hiç bakmadan yürürken çoktan telefonuna sarılmıştı bile.

''Bebeğim, iyi misin?''

Sarp benimle birlikte eğilirken saçlarımı kenara iterek beni görmeye, yüz ifademden, gözlerimden bir şeyler yakalamaya çalışıyordu. ''Ahsen?''

Yalnızca kafamı iki yana salladım. Kıyafetimin ucunu kaldırdı ve ensemden aşağıya doğru baktığında sızlandığını duydum. ''Çok yanmışsın.''

Güçlükle doğrulmaya çalışırken elimi tuttu.

''Benimle geliyorsun.''

#

Yatağın üzerindeyken önümde duran boy aynasından hızlı adımlarla elinde tuttuğu ahşap, küçük bir tabak ile gelen Sarp'ı seyrettim.

''Efsun Hanım, bunun iyi geleceğini söyledi ve aslında bir Su Cadısı olduğun için elementinin çabucak iyileşmene yardım edeceğinden bahsetti. Herhalde bir şey biliyordur.''

Yatağa çıkıp arkama doğru geldiğinde ''Üstünü çıkart.'' dedi.

Göz ucuyla ona baktığımda bir anlığına adeta neyden utanıp çekindiğimi anlayamamışçasına suratım baktı, ardından ''Yok artık, Ahsen.'' dedi. ''Sanki-''

Cümlesini tamamlamasına izin vermeden usulca tek kolumu çıkardım ve sırtımı görebilmesi için biraz açtım. Efsun Hanım'ın hazırladığı her neyse bir krem gibi parmaklarına aldı ve sırtıma değdirdi. Soğukluğu ile yüzümü buruştursam da gergin tenimde yarattığı ferahlığa ne kadar ihtiyacım olduğundan habersizdim. Sarp, her dokunuşunda canımı yakıp yakmadığını aynadan attığı kaçamak bakışlarla kontrol ederken sessizliğim sürüyordu. Ellerimi önümde birleştirip parmaklarımla oynamaya başladığımda kafamı eğdim. Kafamda çığlık çığlığa dönüp duran sesler adeta bir savaşın sonuna geldiğini gösterircesine susmuştu. Çığlıklar kesilmiş, ölü bedenler yerde yatarken hayatta kalan tek kişi olan ben yorgun ve nefes nefese öylece dikiliyordum.

Fırtınalı Gecede (Tamamlandı) Where stories live. Discover now