PERVANE MASALI - 33

Comenzar desde el principio
                                    

Buz gibi olmuş eline kâseyi aldı. Kış günü sıcak bir çay veya ıhlamur içmek varken o çok sevdiği yoğurdu hazırlamayı tercih etmişti. Ellerinde taze bitkilerin kokusu vardı. Kekik, nane... Bir kaşık attı ağzına. Lezzet damağına yayılırken tebessüm edip gözlerini kapattı. Evde mısır ekmeği yoktu, olsaydı biraz ufalayıp eklerdi ve kendine muhteşem bir ziyafet çekmiş olurdu. İçi ürperse de ekşi yoğurdu yemeye devam etti. Odaya sığınmış ufak kelebekler sarı ışığın etrafında dolaştı, bir süre de onları seyretti. Sonra gözü kitaplığa çarptı. Yeni kitaplara yer açması gerektiğini söyleyen bir büyüğünü hatırladı.

Bir kaşık daha aldığında bir anda gülesi geldi. Etraf o kadar sessizdi ki her lokmasında yutkunma sesini duyabiliyordu. "Tuhaf şey" dedi ne kadar dikkat ederse etsin o ses kulağına ulaşırken. İştahla yemek yerken ölçüyü kaçıran birkaç yakını gelince aklına, gürültünün her zaman için kötü bir şey olmadığını düşündü. Etraf hep sessiz kalsa, gizlenmesi gereken çokça ses kulağa erişir, aileden topluma dengeler bozulurdu. "Tahammül edemezdim sanırım" diye söylendi. Yoğurdu bitirdi, kâseyi komodinin üzerine koyup yatağın içine kaydı. Işık hâlâ açıktı. Kelebekler ölmeden evvel, Azize'ye pervanelerden söz ediyorlardı.

Ufak iğneler batıyordu gözlerine. Rafta duran sararmış yapraklı romana kaydı bakışları. Kelebeklerden daha uzun bir hikâye mi anlatıyordu bu kitap? Kim yazmıştı? Samsun'da bir sahaftan aldığını hatırlayabildi o an. Giderse daha fazlasını alacaktı. Şimdi değil, henüz zamanı var. Zihninde beyaz bir perde görür gibi oldu. Uyuyacaktı belli ki. Ama düşünüyordu. Sevmişti böyle üst perdeden düşünmeyi. Sorumluluk almadan, aklına ne gelirse uzaktan izlemeyi ve sonra bir diğer fikre geçmeyi. Üstlerinde kafa yormalı mıydı? Ah şimdi ne düşündüğünü bile hatırlamıyordu ki. Karnı da toktu. Belki yarın uyuyamazsa ıhlamur yapardı. Belki...

Işık açık kalmıştı. Fakat kalkıp uykusunu dağıtmayı da düşünce treninin son vagonunu da elinde kırmızı bir mendille uğurlamayı da göze alamadı Azize. Kıyafet yığını, kitaplar, kelebekler, sarı lamba, pencere pervazında ıslık çalan rüzgâr kaldı aklında. Bir de sayfaları açık defter vardı ufak sehpada. Sahi yazmayı da yarım bırakmıştı, çalışmaya geri dönmeyi de ihmal etmişti. Şu iki gündür ertelediği ödevleriyle meşguldü. Davut hocanın verdiği kitaplar meşgul ediyordu zihnini. Emanet oldukları için, bir gün geri alınacakları endişesi taşıyordu. Bu sebeple ilgisini çeken yerleri yazma kararı aldı. Her okuduğunu ezberleme yetisine sahip olmayı, yazmaktan bileği ağrıdığı zaman istiyordu. En nihayetinde, sayfalar bitince ve istediği ilme erişince buna değeceğine inanıyordu.

***

İki yavru köpeğin yatması için kutuya eski bir battaniye serdiler. Hayvanlar bir hayli üşümüştü. Karınları da açtı. Neyse ki biraz süt ve ekmeği karıştırıp yiyecek hazırlamıştı Azize. Mustafa köpekler bir yere gitmesin diye başlarında duruyor, rahat etmeleri için uğraşıyordu. Aslında kimseye sezdirmeden, tek başına ilgilenecekti bu işle. Köpeklere bakacak, soğuktan korunsunlar diye uğraşacak ve büyümelerine şahitlik edecekti. Yeni uğraşından epey de zevk alıyordu. Fakat bazı ince noktaları hesaba katmadan hareket ediyordu.

Annesinin severek kullandığı battaniyelerini, kumaşlarını gözüne kestirmişti. Biri kaybolsa kimse fark etmez diye düşünüyordu. İnsanların, el bezine bile kıymet verip uzun süre kullandığı bir dönemde elbette koca battaniyenin yokluğu dikkat çekerdi. Mustafa, sevimli yavru köpekler için her türlü fedakârlığı yapmayı göze almışken annesinin dolabındaki kalın yünlü örtülere alıcı gözüyle bakmaya başladı. Selvi, oğlanı dolap başında yakalamıştı birkaç kez. Anlam veremedi bu harekete ama şüphelenip odadan çıkarttı. Eşyaların çoğunu çarşıdaki eve taşımışlardı. Burada ellerinde kalanla yetinmeleri gerektiğinden gözünden sakınıyordu raftaki örtüleri battaniyeleri.

AZİZE (TAMAMLANDI)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora