Uğursuz Pan, Bilge Medusa... Kaderim Rüyalar...

Start from the beginning
                                    

Çok uzaktan bana doğru gelen bir şeyi fark edince oturduğum yerden ayağa kalktım. Medusa'nın yavaş yavaş süzülerek bana doğru geliyordu. Korku içinde gözlerimi sımsıkı kapadım. Yaklaştıkça yılanların tıslama sesi artıyordu. Sesini iyice duyuyordum. Yanıma gelmişti. İstemsizce can korkusuyla titriyordum. Dizlerimi sımsıkı sarmalamış küçüldükçe küçülmeye çabalıyorum. Bana dokunup, "Evladım, korkma. Hiçbir şey olmadan, kim dost kim düşman? Daha sen bilmeden benim sana gelmem vakitlice olmazdı. Vaktinde söylenmeyen sözlerin tesiri az olur. Lakin gerçek öyle kolayca canlara vuku olmaz. Meşakkatli ve hazin bir yoldasın. Dünya da öyle bir şeydir zaten. Istırap kavuracak seni, böyle böyle vuslata ulaşacaksın. Yaşamaktan çekinme içindeki aşkı sevgiyi. Bu vadi aşk vadisidir. Öyle ya da böyle sana verilen kısmetin neyse bir durumda sen de her can gibi onu alıp gideceksin bu diyardan. Şimdi zihninde salondaki feryatları dolaştırma. Hepsi gafletten olanları hak ettiyse sonları öyle olacaktır. Sana gelince taş kesilmeyeceksin. Gözlerimin içine uzun süre bakma yeter," dedi. Soğuk elini bedenimde gezdirmeyi bıraktı. Nefesini hissetmiyordum. Yine de çok uzaklaşmadığını biliyordum. Korkarak gözlerimi kafamı kaldırmadan açtım. Ayağımın dibindeki topraktan bakışlarımı bir anlığına bile kaydırmıyordum. Orada olup olmadığından nasıl emin olabilirdim ki? Sikkesini parmakları arasında yuvarlarken tırnaklarına çarparken çıkan ses içimi ürpertti. Duyduğumu fark edince dibime sokuldu, yanımdan geçerken omzumu dokundu. Başıma bir şey gelmeden onu sessizce takip etmeye koyuldum. Her ne kadar ona bakabileceğimi söylemiş olsa bile bunu şansa bırakmak aptallık olur. Taş kesilip ölmek istemem. Ona yetişmeye özen gösterdim. Zira kafasını çevirip arkasına bakmak üzere olduğunu görmüştüm. Elindeki sikkeyle oynamaya devam ederken, "Avarelik etmeyeceksin izleyeceksin beni. Vereceğim sana kurtuluşun bu sikkeyi. Kayıkçıya sandalda bu sikkeyi vereceksin," dedi. Ağır ağır yer altı ırmağı kıyısına gidiyorduk. Medusa'nın saçları yılanlar ve teni de bembeyaz ışıl ışıldı. Tüm bedeni sanki ipekti. Yarı göbeğine kadar insan gerisi yılandı. Sesi insanı sakinleştiriyordu. Ağzından çıkan sözler direkt kana, akla işliyordu.

Sersemliğimi atmaya çalışıyorum. Mağaranın duvarlarındaki mozaikler gözüme çarptı. Birçok mozaik vardı. Durup dikkatle baktığımda bunların benim anılarım olduğunu fark ettim. Mozaikler şimdiye kadar yaşadıklarımdı. Öyle bir yere geldim ki sanırım geleceğime bakmaya başlamışken yılanlar mozaikleri örtmeye başladılar.

Medusa kafasını bir sağa sola salladığında tüm yılanlar tısladı,

"Bilsen de demezsin her şeyi. Kadim duvarlar eskidir, yoktur yeni. Bilsen her şeyi, gidemezdin ileri... Anlayıp bulacaksın kendini," dediğinde korkularımdan sıyrılmaya başladım.

Olanların ne olduğunu anlamasam da kabul edermişçesine başımı eğerek yürümeye devam ettim. Yılanların örttüğü duvarın altında belirsiz mozaikler de biraz görünüyordu. Medusa bir tanesine yaklaşıp elini uzatınca bir ayna duvarda belirdi. Bu kadar net kendimi daha önce hiç görmemiştim. Kendimizi bakıyorduk. Anlamadığım şekilde Medusa ve ben önünde yokmuşuz gibi ayna biz hariç her şeyi yansıtmaya başladı.

Medusa aynaya bakarak, "Aynalar türlü türlüdür. Yüzünü görmek isteyen cama bakar, ruhunu görmek isteyen cana bakar. Aşk da öyledir. Olması başka, sende görünmesi bambaşkadır. Senin hikâyen bu aynalardan yansıdıkça izlerini bırakacak," dedi. Sanırım bu kader mozaiğinin sırrını söylüyordu.

Birden hırçınlaştı ve arkama dolandı. Yine kendimizi görmeye başladım. Şaşkınlıktan onunla göz göze gelmemem gerektiğini unutmuşum. Göze göze geldik. Şimşek gibi aklıma gelince korkuyla gözlerimi kapadım. Boynumdan tutup havaya kaldırdı. Boğulacak gibiyim. Elindeki sikkeyi ağzıma sokup beni sinirle yere attı. Dehşet içinde ağzımı ve gözlerimi sıkıca kenetledim. Bir yandan da sikkeyi tükürmemeye çalışıyorum. Tek derdim onu daha fazla öfkelendirmemekti. Yapayalnız kalmışım gibi ses çıkmaz oldu. Acaba gittiler mi? Gözlerimi İsis Tapınağı'nda açıverdim. Sikke yoktu. Tüm gücümle iki elimi ağzıma soktum. Sikke falan yoktu. Yerde debelenirken keşişler kollarımı tutup nefes almamı sağladılar. Birkaçı daha ayaklarımı tutmaya koyuldu. Sakinleşene kadar tek yaptığım nefes alabilmekti. Neydi bu gördüklerim? Kendime ve olanlara inanamıyorum. Ölümüne inanmış imanlıların arasında artık Tanrıların dokunduğu biriyim. Yıllardır aradığım mantıksal kanıtın tam ortasındayım.

İstemsizce kolumu elimi savurduğumu fark ettim. Uyuşukluğunyıkımını yaşıyordum. Yıllarca koşmuş kadar halsizdim. İonnia'nın kucağınayaslanmış yatıyordum. Ağlamaktan gözleri kızarmış mahvolmuş haldeydi. İsisbebek Horus'u kucağında emziriyordu. Heykele bakmaktan kendimi alamıyorum. Ayağakalkacak gücüm yok. Dostum yüzüme su çarpıp alnımı sıvazlayarak yüzümü yıkadı. İkimiz de harap haldeydik. Bu anaşahit olmak için keşişler, rahipler hatta hizmetlileri bizi çembere almışlardı.İonnia nefes alabileceğimiz birkaç adımlık mesafe bırakmaları için onlarıuyarıp duruyordu. Aralarında birileri çıkıp önüme diz çöktü. Yüzümü, ellerimive bedenimi sıvazlayıp terimi yüzlerine sürmeye başladılar. Alnımı hafifçeovalıyorken, "Şimdi sadece yat ve gördüklerine odaklan. Birazdan her şeyi tümdetaylarıyla tek tek anlatacaksın, sonra tek parça halinde buradan ayrılacağız.Ben önlemimi aldım. Çok sürmez, biz çıkmazsak korumalar kapıyı kırıp içeriyegireceklerdir," dedi İonnia. Uyuşuk halde ancak kafamı kaldırıp yüzüne baktım.Tek yapabildiğim gözlerimi kırpmaktı. Bol bol limonlu su içirmeye başladılar.Nefes aldıkça açılıyordum.

(*1) meran :  yılan

Efeslilerin Byzantium MasalıWhere stories live. Discover now