''Alper ile konuşuyordum, Nihan'ın sınavları başlamışta, sınav notlarından dolayı üzüldüm biraz.'' Başını anlıyormuş gibi salladı.

''Kahvaltı yapmayacak mısın?''

''Aç değilim.'' Dedim net bir sesle.

Saat 11.55 bir saatim kaldı.

''Karaca, iyi misin?'' dedi endişeyle.

''İyiyim, sevgilim.'' Dedim güçlükle ve yanağını öptüm.

''Peki, dinlen sen.'' Dedi ama bir şey olacağının farkındaydı. Alnımı öpüp gittiğinde odada yalnız kaldım.

İlk iş olarak masama oturdum ve elime gelen ilk kâğıda yazmaya başladım:

Sen bir ateştin Güneş. Ve ne yazık ki ben de bir suydum. O suya hiçbir zaman dalmamalıydın, hiçbir zaman elimi tutup beni suyun üstüne çekmemeliydin, farkında mısın bilmiyorum ama... yok oluyorsun... Ben seni yok ediyorum. Çünkü ateş, suya girerse yok olur. Hala beni kurtarmaya mı çalışıyorsun o sudan? Anlamıyorsun... ben asla boğulmadım, ben asla çığlık atmadım. Ben asla kimseden yardım istemedim. Birbirimizi hiç tanımamamız gerekiyordu. Üzgünüm, her şey için üzgünüm. Sana yaşattığım tüm acılar için üzgünüm. Beni affet.

-En derin okyanusun...

Karaca Alakır.

Kağıdı katlayıp masanın üzerine bıraktım.

Ne yapacağımı kara kara düşünürken yatağa uzandım ve gözlerimi kapattım.

(1 saat sonra)

Yanımda sadece telefonum vardı. Araba arka bahçeye gelecekti. Aşağı indim. Koltukta Yağmur oturuyordu. Yağmur'un gözleri beni bulduğunda ağzını açtı. Ama benim parmaklarım ile sus işareti yapmam ile ağzı tekrar kapandı. Barkın ile Toprak Yağmur'un önünde oturuyorlardı. Beni sadece Yağmur görüyordu.

Yağmur benim tedirginliğimi fark ettiğinde sessizliğini koruyup onlarla sohbet etmeye geri döndü. Sol gözümden bir yaş düştüğünde, daha fazla görmemek için Arka bahçeye indim.

Tam karşımda siyah bir araba vardı. Cam açıldı ve patron, yani Gökhan Ataman konuştu:

''Çabuk arabaya bin. Uçağa yetişmemiz gerek.''

***

Gözlerimi nasıl açtığımı hatırlamıyordum.

Nasıl buraya geldiğimi hatırlamıyordum.

Bu hale nasıl düştüğümü hatırlamıyordum.

Tek bildiğim bir şey vardı, Barkın ile işimin çoktan bitmiş olması lazımdı...

Yerler ıslaktı, bodrum katındaydık. Kurbanlarımıza işkence çektirdiğimiz yerdeydik. Ve ben, bir sandalyede bağlı bir şekilde derin derin nefesler almaya çalışıyordum.

Yüzüme bir tokat daha indiğinde patron sinirle soludu,

''Biz senden ne istedik Karaca?''

Ellerimi çözmeye çalışıyordum ama ne yazık ki çözülmüyordu, arkamdaki adam ipleri her çözmeye çalıştığımda daha çok sıkıyordu.

Patron eliyle çenemi kavradı. Patlamış dudağıma ve kanayan burnuma baktı.

''Senin bir ailen yok. Kendine bir aile edinmeye çalışmaya yeltenme. Çünkü er ya da geç, sonun yine burası olacak.''

Gülümsedim, bu halde bile gülümsememe şaşırdı ve sinirlendi.

''Siz öyle sanıyorsunuz! Tesiste yüzden fazla kişi varken, hiçbirine benim kadar işkence çektirmediniz!''

EN DERİN OKYANUSWhere stories live. Discover now