🕸 SANRI 🕸

Începe de la început
                                    

"Gidelim hanımım." Elimi tutup çektirmeden bizi saraya geri götürmeye başladı.

Biliyordum işte, hizmetçinin bile yapmamı istediği şeyin benim istediklerimden daha fazla önemi vardı ve bu hissi tanıyordum.

Bu boğucu hava ise burada hiç de iyi şeyler dönmediğini bedenimin onu her zerresiyle reddediyor olmasından anlamış oldum.

Sabah uyandığımda göbek deliğimin üzerinde bir yeşil morluk vardı mesela. Vücudum bu noktayı bir türlü kabullenmedi, saat başı daha da yeşil oldu gün içinde.Onlarca morluğum daha var.

...

"Acele et!" dedi sert sesiyle. "Emredersiniz majesteleri." dedim buz gibi bir sesle.

Üzerime giydirilen deri pantolon ve ipekten, beyaz, önünde ip detayı bulunan bu üst ile ona benzemiştim.

Normalde sarayda gezen haline değil tabii ki. En pahalı elmaslar vardı o elbiselerde. Şimdi ise bir ahır çalışanı gibiydik ikimizde. Nereye gittiğimizi bile bilmiyorum.

'Hazırla.' dedi benim için adını yeni öğrendiğim o hizmetçi kız, Manamin'e. O da bunları verdi.

Ön taraftaki girişteydik. Bir araba vardı ama arabanın yerle bağlantısı yoktu. O önden bindi, bana yardımcı olmak için centilmence elini uzattığında ortağımın avucunun içe bıraktım elimi.

Çevik bir hareketle bedenimi çekip tam yanındaki koltuğa bir anda oturttu beni.

Kıçım bir hışımla çarpsa da, koltuklar yumuşacıktı. Elimi ondan kurtarıp bu hareketinden ötürü ona cin görmüş gibi bakışlar attım. Ardından koltuğa rahatça yerleştim.

Dışarıdan çıt sesi bile çıkmazken arabanın gitmediğini fark ettim. "Ne bakıyorsun?!" dedim kısık gözleriyle beni süzen bu adama.

"İnmeyecek misin?" dediğinde önce gerçekten ne dediğini anlamadım. "Efendim?"

Bana yandan bir bakış attıktan sonra göz devirdi, ardından o koca adımlarıyla arabadan tek seferde arabadan indi. Camlarının perdeleri kapalı arabanın kapısında da perde vardı. Şimdi sadece perdenin arasından bana uzanan elini görüyordum.

Şaka yapıyordu heralde, yoksa deli miydi?

Elini tuttuğumda yaşadığım ani hareketler çok da hoşuma gitmemiş, kapının kenarından tutunarak tek başıma inmiştim.

Siktir...

Cidden neredeydik?!

"Burası da neresi?" dedim korkuyla etrafıma bakarken. "İş yerin." dedikten sonra dudağı hafifçe yukarı kıvrıldı. Ardından sanki ben yanında yokmuşum gibi bir anda arkadaki dağa doğru yürümeye başladı.

Burası nasıl anlatılır... Bu kayaların
ateşten yüzleri, yerdeki lavdan balçıkların sesleri var. Dağ nefes alıyor, kırmızı siyah bu sahne bir kıyamet senaryosundan farksız karşımda, bu ölümcül renkler beni içine çekiyor sanki.

Unutmamak lazım.
Önümde gerçekten bir deli var.

"Nereye gidiyorsun!" diye sinirle bağırdım arkasından. Bu beni sıcaktan eritmek üzere olan cehennemde elini kolunu sallayarak gidemezdi!

"Manyak herif! Ruh hastası!" Diye bağırdım. Yok, bırak yanıma gelmeyi durmuyordu bile. Koşmaya başladım. Onun bir adımı benim koşarak attığım üç adıma eşit kalıyordu.

"Allah'ın belası! Cüce!" Sanki beni duymuyor gibi adımlarını daha da hızlandırdı.

Ben nefes nefes kalmış ellerimi dizlerime yaslayıp, az soluklanmak için durdum. İki dakika mola vermemişti, halime dönüp bakmamıştı! Ve ben bu adamı zengin mi etmiştim?!

Gerizekalıyım. Bu işi yarın bitiriyorum, böyle bir ortak istemem.

Başımı kaldırıp ne kadar uzaklaştığına bakacaktım. Geçmiş zaman ekiyle öylece kaldı. Herif ortadan kaybolmuştu. Beni buraya ortağından kurtulmak için mi getirmişti? Cehenneme atıp kaçmıştı!

Tanrım! Ne çeşit bir işbirliği yapmıştık ki benden kurtulmaya gerek duyuyordu! Arkama döndüm, geldiğim yolu geriye koştum. Sıcak, kuruyan boğazlarımla yanan içime hiç iyi gelmiyordu. Arabayı bulamadım.

Şimdi ne tarafta olduğumu, nereye koşacağımı bile bilmiyorum. El mecbur onun gittiği dağa doğru çevirdim tekrar yönümü. Eğer birazcık şanslıysam hala buralardaydı. Ve onu bulduğumda bu kor alevlerin içine atacaktım!

Öl, geber, pislik.

"Dur!" dedi. Arkamdaydı işte!

Bir hışımla arkamı dönüp bu iki katım olan adama ağzıma geleni söylemek için kendimi cesaretlendirdim.

"Sen kimsin de beni böyle bir yerde tek başıma bırakıyorsun düdük?!" Diye yüzüne doğru çemkirdiğimde kaşları mümkünmüş gibi daha da çatıldı.

"Sakın kıpırdama!" dedi bir eli açık bir şekilde durmam için beni ikna etmeye çalışırken. "Durmayacağım işte! Onu bırakıp gitmeden önce düşünseydin." diye avazım çıktığı kadar bağırıp sinirle tek ayağımı yere vururken.

Ben adımımı yere çarpar çarpmaz arkamdan vücudumu buharıyla bile eritebilecek bir sıcaklık yükselmeye başladı.

Ne olduğunu anlamak için arkama döndüğümde sıcağın buharının bile görüntümü bulandırmaya yettiğini fark ettim. Bu dev turuncu ışığa karşı yapabildiğim tek şey gözlerimin önünü elimle kapatmak oldu.

Bu dev alev topunun içinde yanacak mıydık? Üstelik bir krala da sebep olmuştum. Aferin Bihter!

🕸









Şafakta Vampir Çıkmazı (+18)Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum