O masadan kalktı ve gitti, benim zaten iştahım yoktu. Ben de peşinden dışarıya çıktım, bahçeye. O hizmetçi kız ortalarda yoktu. Dışarıda bir gürültü vardı ama odamın baktığı ön bahçeden gelmiyordu. Arka bahçeden geliyordu.

Ben acele etmeden oraya adımlarken etraftaki uzun askerlere çaktırmadan bakmaya başladım. Onlar da aynı şekilde bana bakıyordu, umursamadan yoluma devam ettim.

Arka bahçe çok daha büyüktü, ama sesin kaynağı daha uzaktaydı. İşte o hizmetçiyi orada gördüm, kıyafetlerinden tanıdım.

Ben ona bakar bakmaz, oda başını bana çevirdi. Yakın değildik, yüzünü bile seçemiyordum açıkcası ama beni fark etmesi iyi olmuştu, yada sadece bu tarafa bakıyordu. Aramızda yaklaşık bir kilometre mesafe vardı. O sarayın etrafını saran surların hemen yanındaydı,  oraya girmek de epey zamanımı aldı.

Ama ses kesilmedi. "Hanımım keşke gelmeseydiniz." dedi. Onu umursamadan sormak istediğim şeye geçtim. "Bu ses nereden geliyor?"

Etrafına sorudan kaçmak ister gibi sıkıntılı bakışlar attıktan sonra elimi tuttu. "Benimle gelin." diyerek surların merdivenlerine doğru çekiştirdi bedenimi. Üste çıkmıştık, sesin geldiği yeri parmağıyla gösterdi. "Şuradaki dev yaratığı görüyor musunuz hanımım? O bir ejderha!" dedi yüksek sesle.

Burası o kadar çok esiyordu ki birbirimizi zor duyuyorduk. Hava ne kadar da soğuktu böyle!

"Ejderha mı?!" dedim şaşkınca, başka ne olabilirdi ki? Dev kanatları ve metrelerce uzunluğu ile bir ölüm makinesi duruyordu karşımda.

Daha büyük bir tepki mi vermem gerekiyordu? Ben şaşırmam gerektiğinden bile emin değildim, içimde buradaki her şeyin benden çok farklı olduğunu bilen bir taraf vardı ama bir türlü kavrayamadım.

Bu ejderhayı daha önceden de biliyor muydum? Bilmem gerekiyorsa neden ilk defa görüyor gibiyim. Hafızamı kaybettiğim için mi? Peki bu kız niye bana bunu anlatmıştı ilk kez görmüyorsam?

Buradan bakınca beni büyüleyen başka bir manzara vardı, kocaman bir şehir. Bir sürü küçük dağ, ilerideki koca dağdan önümüzdeki ormanın önüne kadar akan bir nehir.

Büyüleyici duruyordu. Bir anlığına bu görüntü karşısında nefesim kesildi. Bu daha da aklımı karıştırdı, ejderhaya olan odağımı çoktan kaybetmiştim.

Eğer ben buralarda büyüdüysem bir şeylerin tanıdık gelmesi gerekmez miydi? Gelmiyordu, hiçbir koku, lezzet, manzara tanıdık değildi...

"Ejderha umarım daha fazla yaklaşmaz." dedi ona acır gibi. "Neden?" diye sordum. Bize acıması gerekmez miydi?

"Majesteleri Krov halkına zarar gelmesine müsade etmez. Ejderha o yüzden temkinli davranıyor ama sanırım kızgınlıkta bir erkek." dedi.

Gözlerini bir an olsun ayırmadı ormanın içindeki ejderhadan. Ejderha maviydi, griyle karışık hafif bulutlu bir mavi. Kirliydi işte, ama yine de parlıyordu. Belkide onlar da yağdan ibaretti. Ama büyükeyici bir yaratıktı.

Ormandaki ağaçları kırmaya kuyruğunu hafifçe sallaması yeterken o daha da sinirlendi.

"Kızgınlığa girmişse ne olmuş?" dedim anlamayarak. "Ejderhalar kızgınlığa girdiklerinde diğer hayvanlar gibi çiftleşmezler, tek başlarına ürerler. Acıktıkları tek şey sevgi. Kızgınlıkta sevmek için bir eş ararlar..." dedikten sonra bir daha konuşmadı, fakat ben merak ediyordum.

"Eğitimli ejderhalar var mı?"

Güldü.

"Dragon krallığı ejderhaların efendileri olduklarını savunurlar, fakat onlarca küçük çocuk ve onlarca kral ejderhalar tarafından yenince insanların onlara inançları kalmadı. Çaktırmamak için bu vakaların üzerini örttürüyorlar. Ejderhaların bir vampire bağlanmaları çok zordur, kedilere bile daha kolay bağlanabilirler." Kendi kendine gülmeye başlayıp gözlerini oradan çekti.

Şafakta Vampir Çıkmazı (+18)Where stories live. Discover now