CAN SUYU- 31

687 78 11
                                    

Valizlerin büyük yeri vardı Azize'nin hayatında

Ups! Tento obrázek porušuje naše pokyny k obsahu. Před publikováním ho, prosím, buď odstraň, nebo nahraď jiným.

Valizlerin büyük yeri vardı Azize'nin hayatında. Giden, gelen ve toplanan veda kutularıydı onlar. İnsana yüktü, adımlar yavaşlayınca çantadaki bir parça ekmek bile ağırdı. Okul tatil olduğunda bilet alıp Trabzon'a döneceği kararlaştırılmıştı. Ama sınavlar bittiği için Azize bir hafta erken dönmek istedi köye. İçinde özlemler büyütüyordu, uykuları hafifledikçe yüreği ağırlaşıyordu. Ayağının altında ezilen çimlerin sesini işitir gibi oluyordu. Ahırda bıraktığı buzağının ne kadar büyüdüğünü bile görmek istiyordu.

Halaya veda etti ve kimseye haber vermeden sabah ezanından evvel otobüse bindi. Kezban hala yalnızlığın elemini uzun zaman sonra ilk kez bu denli hissetti. Ve o da tattı otobüsün arkasından el sallamanın acısını. Mehmet'e olan kızgınlığı uçup gitti. Evlat yokluğu, zaten ödenecek en ağır bedeldi. Evde dolaşan birinin varlığına öyle alışmıştı ki Azize gittikten sonra, unutarak defalarca kıza seslendi. Cevap alamayınca hüzünle çöktü omuzları. Vitrindeki fotoğrafa bakıp uzun uzun ağladı. Tatilin tez vakitte bitmesini istiyordu genç öğrencinin aksine. Fakat kaderin başka bir planı vardı.

Dar koltuklu, konforlu olmayan bir otobüste yolculuk yapmak elbette kolay değildi. Fakat aşılacak mesafeler için dakika saymak daha da zordu. Azize bir süre yolu seyretti. Cam kenarında, deniz tarafındaydı. Ne gök maviydi ne Karadeniz. Gri bulutlar toplanmıştı kubbeye. Ufak kalplerin bayramına gölge düşüyordu. Coşkulu bir kavuşma hayali kurmak için acele etmiyordu Azize. Sabrı çok önceleri öğrendiğini kendine telkin ederek bekliyordu.

Yanında bir teyze vardı, Ayşe'ydi adı. Meraklı ve konuşkandı, köydeki birçok kadın gibi. Bir süre onunla sohbet etti. O da Trabzon'a gidiyordu. Üstünde peştemalı, dilinde yöreye has sözcükleriyle Azize'nin sempatisini hemen kazandı. Hemşerilerin, belki akrabayızdır düşüncesiyle soy ağacını saydıkları o konuşmayı bile yaptılar ama fazla uzun tutamadılar. Çünkü Azize, kadının bildiği kadar isim bilmiyordu.

Yarım saatlik mola verdiklerinde, Ayşe teyze Azize'yi yalnız bırakmadı. "Etraf tenha değil ama ben yanunda durayim" diyordu. Gönlü razı değildi tek başına yollara düşmüş bu kızı yalnız bırakmaya. Kendi torunları geliyordu aklına, kızlarını da böyle korurdu gençliğinde. Hava soğuktu, dışarıda duramadılar. Bulutların ardından süzülmeye çalışan sabah güneşi bile bu keskin soğuğa direnmiyordu. Bir tesise girip, aynı masaya oturdular. Üstlerine çöken sersemlik dağılsın diye çay içtiler. O sıra "ha bu dizlerum çok fenadur" diyerek bolca söylendi Ayşe teyze.

"Yük kaldırmaktan olabilir" diye cevapladı Azize. Ayşe teyze zorlu geçen gençliğinden bahsetmişti biraz. Ve bu fikir kadının yüzünü güldürdü, yeniden ağır hayatından birkaç kesit anlatmaya başladı. Anlaşılmak hoşuna gitmişti. Azize'nin kulağı söylenenlerde değil, kelimelerdeydi. Gözlerini kapatsa, sobanın yanında, babaannesinin dizinin dibinde hissederdi kendini. Neredeyse beş aydır görmediği kadına olan özlemi yüreğini kıpır kıpır ediyordu.

Yeniden yolculuk başladı. Gece boyu uyumamış olmasına rağmen, hâlâ dinçti. Ayşe teyze sabahın erken saatine direnemedi, kapattı gözlerini. Bundan sonraki iki saatte sessizce ilerledi araç. Midesi bulandığından kitap okuyamayan Azize dalgalarıyla kıyıyı döven denizi seyretmekle yetindi. Biraz yanında getirdiklerinden yedi. Her lokmasında halayı hatırlayıp, geride kalmasına üzüldü. Birileri kavuşurken, birileri ayrılıyordu. Zaten Azize henüz küçükken öğrenmişti aynı anda hem meyveli hem de çikolatalı pasta alınamayacağını.

AZİZE (TAMAMLANDI)Kde žijí příběhy. Začni objevovat